Ekşi sözlükten stopnsilence nicki arkadaş duygularıma tercüman olmuş ve güzel özetlemiş. Düşünceleri benimle paralel olduğu için paylaşmak istedim.
sevdiğin birinin hatasını, eksiğini söylemeyince mi daha iyi niyetli oluyorsun,yoksa bunları umursamayıp bu kişinin burnunun boka batmasını sessizce izlerken mi?
burada biliç'i beşiktaş'ın daha başarılı olması vizyonuyla eleştirenleri çeşitli yaftalarla suçlamaya kalkan goygoycular eleştirinin daha iyiye götürme gibi bir işlevi olduğunu kavrayabilse keşke.
gelelim biliç'e. aşağıda liverpool ve beşiktaş maçlarında biliç'in yaptıkları ve yapmadıkları üzerinden eleştirilerimi sıralayacağım. ardından genel bir değerlendirme yapıp buradan biliç'le olur mu olmaz mı sorusuna kendimce cevap vereceğim.
bu iki maçı hem yakın zamanda oynandıkları hem de biliç analizi için çok uygun maçlar oldukları için seçtim. yoksa biliç hakkındaki düşüncelerim ligdeki kötü sonuçlardan çok çok önce oluşmuştu ve buradakilerden farklı değildi.
basit bir soruyla başlalayım, bir hoca liverpool gibi dünyanın sayılı takımlarından birine çıkardığı kadro ve taktiğin aynısını balıkesir'e de hiç bir varyasyon katmadan çıkarıyorsa orada bir yanlış olabilir mi? çok çok güçlü bir orta sahaya 2 ön libero oynarsın tabi, önce defans dersin. hatta bu rakibin çok hızlı forvetleri varsa yavaş pedro yerine daha hızlı ve fizikli necibi tercih edersin. ve sonunda iki maçta da defansif anlayışla liverpool eleyip alkışı hak edersin, eyvallah deriz.
bu maçtan 3 gün sonra bambaşka bir ortamda bambaşka bir rakibe çıkarken aynı kadroyla çıktı biliç. sadece hızlı necib'i kesti (üstelik de liverpool'a gayet iyi oynamışken). gelin görün ki tek silahı kontra ve sercan-gökhan gibi hızlı forvetleri olan balkes'ti rakip. yine neciple çıkabilir miydi? çıksa ne olacağını kimse %100 tahmin edemez tabi ama çıkmazsa ne olduğunu maçın özellikle son kısmında gördük sanırım. herhangi bir sebeple bunu yapmak zorundadır diyelim; mazur görüp sonraki soruna geçelim.
liverpool maçında, son haftalarda yorgunluk ve bel fıtığı sebebiyle formdan düşen sosa yerine geç de olsa oyuna aldığı tolgay diye bir adam var elinde. sana turu getiren taş gibi bir adam, dripling ve şut tehdidi muazzam. kapalı defansa karşı en azından şutuyla daha etkili olabilecek bu adamın yerine aynı formsuzluğu devam eden sosa'yla başladı biliç. hiçbirşey üretmedi, ayağına gelen topları ezdi, doğru düzgün isabetli pası bile yoktu. hadi tolgay-sosa rotasyonunu da geçelim, bizim aklımızın eremeyeceği çok derin sebepleri vardır muhtemelen.
balkes gibi orta sahası yok hükmünde bir takıma veli-atiba başladı. tek önlibero yapıp, yorgunluktan koşamayan demba'nın yanına mustafa koyamayı, bu sayede hem ceza sahasını kalabalıklaştırıp skor olasılığını arttırmayı hem de ba'nı yükünü azaltıp, maç oynayarak dinlendirmeyi deneyebilir miydi? veya çıkardığı aynı kadroyla başka herhangi bir ofansif taktik deneyebilir miydi? maalesef hiçbirini göremedik.
bu veya benzeri bir kaç varyasyonla teknik direktör olarak fark yaratmaya çalışmadı. buna da eyvallah diyelim, gelelim defansa.
"önce defans" tercihine bu kadar bağlıyken ve herşeye rağmen skoru yapılmışken; o 2 golü de yememek için birşeyler yapılamaz mıydı? buna yönelik hamle olarak defansı mı beşlersin, ön liberoyu mu üçlersin, bir şey illaki yapamaz mısın? yorgunluk şu bu olabilir, sen üzerine düşeni teknik direktör olarak yapmaya çalış? kusura bakmayın ama benim teknik direktörümün 2 senedir çalıştırdığı takımdan söz ediyoruz. gerekçesi ne olursa olsun lig sonuncusunun gol yapmasını engelleyemiyorsa, engellemeyi geçtim son 10 dakika beni sahadan silip bir ton öne geçme fırsatı yakalıyorsa orada bir dakika durun beyler.
şimdi biliç önce defans diyen bir td olabilir, saygım var. kurgusuna çok bağlı olabilir, öyle ki liverpool'a da balkes'e de aynı kadro, geometri çıkar; ona da eyvallah. eğer bu tercihle skor bulup maç alacakken, skoru tutacak kadar bile defans yapamayıp maçın sonunda o hallere düşemezsin. westham'san, sivassporsan, bilmemnesporsan düşebilirsin ama beşiktaş'san dü-şe-mez-sin.
defansif anlayışı benimseyen tek td biliç değil. bakın mesela başakşehir. tüm oyun kurgusu takım savunması + araya 1-2 tane sıkıştırıp kazanma üzerine kurulu. çok daha zayıf bir kadroyla 15 gol yedi başakşehir bu haftaya kadar. yani abdullah avcı da benzer bir anlayışı benimsemiş ama bizden 7 gol az yemiş (arada 12 puan var. olcay, töre, ba'dan herhangi ikisi ayarında forvetleri olsa muhtemelen kafa kafayaydılar. hatta üstüne siyah-beyaz forma arkasına biraz taraftar versen, neyse...).
---
yukarıda anlattıklarımdan çıkan biliç'in teknik değerlendirmesine dair sonuçlar:
1. biliç önce defans diyen bir geometri teknik direktörü. beşiktaş'ın kadrosuyla buna uygun bir şablon oturttu. önce gol yemeyelim diyen ama bunu da ideale yakın yapamayan düzeyde bir takım oldu beşiktaş.
2. biliç takımının hücum anlayışı "saldım sahaya, olcay-töre-ba kayıra" üzerine kurulu. nasıl kayıracakları da tamamen o günkü bireysel ekstra yapma ihtimallerine kalmış. eğer savunma üzerine kuruluysan, yaratıcı ve skorer orta sahan ve caner, gökhan gibi beklerin yoksa ilerideki 3 adamın kapalı-açık tüm defanslara karşı ekstra yapmak zorunda. yoksa işin allah'a kalır. özel planlar çizmekten, duran top, korner serbest vuruş, uzaktan şut gibi alternatifleri gerektiğinde devreye sokmaktan çok uzak bir teknik direktörümüz var.
3. biliç oyuncu tercihlerinde aşırı derecede bağnaz. kafasındaki oyuncu sakat ve/veya formsuz da olsa; kulübede formu artan alternatifi de olsa mecbur kalmadıkça nato kafa nato mermer bu konuda. şayet geçen sene ikinci devre başı sivok ve ersan aynı anda sakatlanmasa pedro'dan; bu sene ismail sakat, motta cezalı olmasa opare'den mahrum kalacağımızdan emin olabilirsiniz.
---
daha genel çerçeveden bakarsak, karizması vb'nin yanı sıra iyi ya da kötü belirli bir şablon oturttu, takım içi atmosferi geliştirdi biliç. bunlar önemli katkılar. bu şablon ve havanın yanı sıra hücumcuların formuna da bağlı olarak özellikle sezon başlarında nispeten iyi grafik yakaladı. demirören dönemindeki rezilliklerden sonra böyle bir hoca çölde vaha gibi geliyor taraftara ve özellikle goygoycu kesim toz kondurmak istemiyorlar. ama maalesef bunlar büyük takımın hocası olmak için gerekenlerden sadece bazıları. ve öncelikli/zorunlu nitelikler bunlar değil.
rakibe/maça uygun oyuncu seçimi, kapanan/orta sahada basan/kontra yapan vb türdeki rakiplere karşı varyasyon geliştirememe ya da genel olarak oyunun hücum yönünü analiz edememe, maç öncesi ve esnasında oyuncuları konsantre edememe gibi hayati eksikleri var biliç'in.
hal böyleyken samet aybaba'ya veya geçmişteki x antrenöre göre puan olarak daha başarılı olabilir ama şampiyon yapabilir mi? ya da şöyle sorayım; "şampiyon takım gibi" / "beşiktaş gibi" oynatabilir mi? eze eze maç kazanabilir mi? beşiktaş kanserini dindirebilir mi? (buraya bir parantez açayım: 2003'ten bu yana en sağlam kadro bu yıl devre arası itibariyle mevcut durumda, son 10 senedir ne böyle orta saha ne böyle forvet alternatifleri vardı, opare ve serdar'ın son performanslarını baz alırsanız aynısı kanat bekleri için de geçerli).
ben de isterim karizma olduğu kadar teknik yönüyle de çatır çatır gitsin ama yok beyler olmuyor. bu çapta değil biliç.
bu mantalitesiyle mesela westham'a gidip ingiltere'nin abdullah avcı'sı olabilir ama beşiktaş'ın, şampiyon takımın teknik direktörü maalesef olamaz.