Beşiktaş Futbol Takımı 2018/19 Sezonu
×
Beşiktaş Futbol Takımı 2018/19 Sezonu

Beşiktaş Forum|Beşiktaş Futbol Takımı 2018/19 Sezonu 2018/19 sezon başlığında transfer konusu hariç Beşiktaş ile ilgili her konu forum kuralları çerçevesinde tartışılabilir. Başlıktaki

0 Üye ve 48 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Beşiktaş Futbol Takımı 2018/19 Sezonu  [Okunma sayısı 3743912 defa] Beşiktaş Futbol Takımı 2018/19 Sezonu

Çevrimdışı EMİR EMRE

25 M tl kredi ile 90 M$ kredi aynı şeymi
o 90 M doları çekseydik şimdi batmışdık

rakami bilmiyordum financi gozuyle yorumumu belirttim. iyi ki cekilmemis 90 milyon usd bir de gelirler agirlikli TL ise hic gerek yok USD borclanmaya isabet olmus

Çevrimdışı abdusta

Yeni sistem hayırlı olsun
4-4-2

saygılar

Çevrimdışı indie

Kalecin Tolg olmazsa takımın defansif özgüveni yerine gelir. Basan takımlara karşı neden yamuluyoruz bu sene? Mevcutta pres varsa ve boşta arkdaşın yoksa şu ihtimal oluyor:
1. Geri pasta Tolga topu kontrol edemiyor ve korner oluyor.
2. Geri pasta Tolga kontrol edemiyor ve top kaleye gidiyorsa kendi kalene gol atma riskin var.
3. Tolga topu kontrol edip rakip forvete veriyor, deli dana gibi koşman lazım.
4. Tolga baskı altındaki sana topu sertçe geri atıyor, yani bombayı kucağına veriyor.
5. Tolgaya atmamak için topu rakibe ya da taca sen atıyorsun. Şanslı isen taca çıkar.

Çevrimdışı İsmail Özyurt

inşAllah sonunda Beşiktaş kazanır.
İbrahim altınsayı yeni yönetimde görmeyi çok isterim.
Altınsay tv'de EPL yorumları yapmakla meşgul. Rahatını bozmayalım kendisinin.

GT-I8552 cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi

En Güzel Beşiktaş'ın Çocukları Sever.

Çevrimdışı underworld

Babıl forvet arkası olmuyor
Ozi oos olmuyor


Çevrimdışı mrred


Böyle bir kaleci rakip takımın presini nasıl alt üst eder uygulamalı izleyin.
The great gig in the sky

Çevrimdışı Erdem Ayaz

Bu takım çok yaşlı
Beşiktaş çok ağır oynuyor ileri çıkmakta zorlanıyor kazansak bile gelecek için umut vermedi bu takım
Yine orta açmaya devam başka hiçbir teknik ve yöntem yok
[ Son Düzenleme: 12 Eylül 2018, 18:18:35 Erdem Ayaz ]

Çevrimdışı mrred

“Geri pas kuralı tarihin en iyi kural değişikliği. Futbolu tamamen değiştirdi.” Peter Schmeichel
Michael Cox’un geçtiğimiz yıl piyasaya çıkan ve Premier League’deki taktiklerin gelişimini anlattığı kitabı Danimarkalı efsane kaleciden yapılan bu alıntıyla açılır. Futbol kariyerinin tamamı boyunca vasatın altında ayaklara sahip olan ve top tekniği yetersiz Peter Schmeichel’ın yaptığı bu itirafın altı Cox tarafından yaklaşık 15 sayfa boyunca oldukça iyi anekdotlarla doldurulur. Sadece bir Premier League kitabı olmayan, aslında İngiltere ligi üzerinden dünyadaki taktik ve trendlerin değişimini anlatan “The Mixer” için bu müthiş bir başlangıçtır zira Premier League de geri pas kuralının değiştiği 1992 yılında kurulmuştur. Schmeichel’ın dediği gibi oyunu değiştiren bu kuralla birlikte kalecilerin geri pası elleriyle tutamamaları hemen o sezon itibarıyla ligde büyük sıkıntılara yol açar. Cox’un ayrıntılarıyla anlattığı bu Premier League hikayeleri kitabı okuyacaklar için gizli kalmaya devam etsin ama basit gibi görünen bir değişiklik oyunu nasıl bu kadar etkiler sorusunun cevabı için 1992'den yıllar öncesine gitmek gerekiyor olabilir.

Geri pas kuralının değişikliğinin altında yatan birçok neden var ama bu nedenlerin ortak paydası futbolun 1992'ye kadarki gelişimi ve o dönemin son birkaç yılında ortaya çıkan negatif belirtiler. Tarihin en kötü Dünya Kupası olarak değerlendirilen ve bu yönden hala birinciliği elinde tutuyor gibi görünen İtalya 90'ın sıkıcılığında kalecilerin geri pasları elleriyle tutabiliyor olmalarının büyük bir payı olduğuna inanılıyor. Özellikle o turnuvada oynanan Mısır-İrlanda Cumhuriyeti maçında gerçekleşenlerin de süreci hızlandırdığı kesin gibi. Jonathan Wilson’un The Outsider adlı kitabında verdiği anekdota göre o maçta İrlanda’nın kalecisi olan Packie Bonner’ın yaklaşık 6 dakika boyunca topu elinde tutması maçı paramparça ettiği gibi yetkilileri de harekete geçirme konusunda ciddi bir uyarı oldu ve ilk olarak 1992 Barcelona olimpiyat oyunlarında yürürlüğe konan değişiklik sonrasında futbol gerçekten de başka hale geldi.


O güne kadar verilen pası ellerine alan kaleciler için bu büyük bir travmaydı fakat aynı şekilde orta saha ve savunma oyuncuları için de baş edilmesi güç bir hadise ortaya çıkmıştı. Başları sıkıştığı zaman orta saha çizgisinin 5–10 metre önünden dahi kaleciye 60 metrelik geri paslar çıkarabilen oyuncular bu opsiyondan mahrum kaldı ve oyun da çok çabuk değişim gösterdi. Özellikle 1992'ye gelirken savunma yapmak isteyen takımların İrlanda kalecisi Packie Bonner örneğinde olduğu gibi bu işin suyunu çıkarması ortaya sıkıcı turnuvalar çıkardığı gibi gol sayılarını da dibe götürmüştü. Ne var ki değişikliğin uygulanmaya başladığı 92/93 sezonuyla birlikte Premier League’de ortaya çıkan komik pozisyonlar gol sayılarının da artışına neden oldu. Kaleciler en ürkek oyunculardı ama onlara pas verirken iki değil en az üç defa düşünmeye başlayan futbolcular için de durum farklı değildi.

Goller artıyor ve oyun değişiyor
92/93 sezonundan önce son dört sezonda maç başına 2.17, 2.24, 2.29 ve 2.27 gol atılan İtalya Serie A’da o sezon atılan gol sayısı 2.80'e yükseldi. Diğer büyük liglerde de durum farklı değildi. Son beş sezonun ortalamasına göre yaklaşık yarım gollük artış her yerde görülmeye başlandı ve oyundaki tek değişim de gollerle temponun artması değildi.

Geri pas kuralı öncesinde takımlar savunma çizgilerini çok daha rahat öne çıkarabiliyorlardı. Zira kaleciye yakın oynamak, sıkıntıya girince 30 metrelik uzun ve yavaş tempolu bir pasla çok rahat çözüldüğü için büyük bir gereklilik değildi. Savunmanın önde kurulmasının alt metni genellikle bugün olduğu gibi önde pres yapmak ve bunun yardımıyla topu bir an önce alıp rakip yarı sahaya yerleşmekten geçmiyordu. Zaten stoperlerin ya da beklerin sonsuz bir şekilde kalecinin eline dönmelerinin mümkün olduğu bir ortamda önde kaliteli bir presten de bahsetmek saçma olurdu.

Geri pas kuralının değişimiyle birlikte savunma hatları artık kaleden o kadar da uzak duramamaya başladılar ve galiba artan gol sayılarından ya da tempodan ziyade en büyük değişim buydu. Kaleciler savunmalarına, savunmalar ve orta sahalar da kalecilerine güvensiz davranmaya başladılar. Bu güvensizlik de aradaki mesafeleri kapattı ve birbirlerinin arkalarını çok daha fazla kollamak durumunda kaldılar. Savunma hatlarının kalecilere yaklaşmasının doğuracağı en büyük sonuçsa oyunun ikinci bölgesinde gerçekleşecekti.

İki takımın da savunmalarını rahat öne çıkardığı bir maçta oyunun orta sahaya sıkışması dönemin fizik gücünü ve oyun yapısını düşününce doğal sonuç gibi görünüyor. Hem geri pasların sınırsız bir şekilde kalecilerin eline teslim edilebilmesi, hem de çıkan savunmalarla oyunun orta sahaya sıkışıp kalması ortaya sıkıcı ve izlemesi zor maçlar çıkarıyordu. Değişiklik sonrasında savunma hatları kaleciye yaklaşınca iki takımın toplam boyu (bir savunmadan rakip savunmaya) fazlasıyla büyüdü ve savunmalara doğru yaklaşan orta sahalarla birlikte orta yuvarlakta daha büyük boşluklar ortaya çıktı. Bu da doğal olarak orta saha oyuncularının işine gelecekti.


Carlos Dunga
Daha önce de bazı örneklerinin olduğu bilinmesine rağmen 1994 Dünya Kupası’nda ortaya çıkan ilk savunma önü oyuncusu (Dunga) bunun bir sonucu olarak değerlendirilebilir. 90'lı yılların sonunda ve 2000'li yılların başında önliberolar gibi pozisyon olarak tam orada oynamasa da oyunun defansif yönünü ön plana alan orta saha oyuncularının moda olmaya başlaması da. 70'lerde ve 80'lerde oyunda belirleyici olanlar genellikle 10 numaralar, santrforlar ve kenar oyuncularıyken 90'lı yıllarla birlikte önemi anlaşılan merkez orta saha oyuncuları da geri pas kuralının değişimi sonrasında orta sahaların daha tenhalaşmasından faydalandılar gibi görünüyor. Önce önlibero, sonrasında defansif orta sahalar yerlerini kaliteli 8 numaralara bıraktılar. Oyunun hem hücum, hem de savunma yönünü belirli bir seviyenin üzerinde oynayabilen box-to-box oyuncular da 90'ların sonunda ve 2000'lerin başında ortaya çıktı. Hatta belki 10 numaraların neslinin tükenmesi ve son birkaç yılda ortaya çıkan serbest/özgür 8 numaralar da 1992'yle birlikte değişen şeylerin sonucu. Artık oyun stoperler, 10 numaralar ya da santrforlardan ziyade orta sahalar üzerinden görülüyor. Dolayısıyla bu değişiklik sadece kalecileri değil, diğer pozisyonları da başkalaşıma uğrattı ve Peter Schmeichel da galiba son derece haklıydı.


“City’nin en tehlikeli oyuncusu kim mi? Tabii ki Ederson. Şaka yapmıyorum. Çünkü o çocuk geriden ön tarafa yığınla top gönderdi ve tek bir hata bile yapmadı. Savunmayla beraber belki de toplam 50 tane top göndermiştir. Hepsi yerini buldu. Bizim presimizi tamamen onunla kırdılar.” Maurizio Sarri
Şampiyonlar Ligi’nde 4. maç haftasında sahasında Manchester City’yle kader maçlarından birine çıkacak olan Napoli’de teknik direktör Maurizio Sarri mücadele öncesindeki basın toplantısında kendisine yöneltilen soruyu böyle cevapladı. Cevabın içinde elbette biraz mübalağa vardı ama üçüncü maçta yaşadıkları bir gerçek üzerinden çok iyi bir analiz gibi duruyordu. 2–1 kaybettikleri o maçta Ederson %82'lik pas isabet oranıyla Kyle Walker’ı geride bıraktığı gibi ayaklarıyla gerçekten hatasız bir maç çıkarmıştı.

Fakat o Ederson’un zirve maçı muhtemelen ligin ilk yarısında yine iç sahada Tottenham’a karşı oynadığı 90 dakikaydı. O maça son iki haftada 7 gol atarak kısmen formda gelen Spurs’e karşı muazzam bir performans ortaya koyan City’nin aldığı 4–1'lik galibiyette aslan paylarından biri kaledeki Brezilyalıya aitti. Maç boyu sürekli üçüncü bölgede pres yapan, kale vuruşlarında tüm stoperleri ve bekleri sıkıştıran Tottenham’a karşı özellikle mecbur kaldığı uzun topların hemen hepsini ayağa kullanan Ederson iki golün gelişimine katkı sağladığı gibi City’nin benzer ön alan presine karşı Lloris’in ortaya koyduğu bazı yetersizliklerle beraber daha çok öne çıkıyordu. Maçın skorunu sadece kaleciler arasındaki farkla açıklamak doğru olmaz ama Ederson ve Lloris’in yaptıklarının City’nin rüzgarının artmasında ve arka arkaya ev sahibi gollerinin gelmesinde pay sahibi olduğunu kabul etmek gerekebilir. Maç boyu hatasız oynayan Brezilyalı kalecininin son dakika içinde yaptığı tek hatanın Tottenham golüne dönüşmesi de bu kabulun oluşmasında galiba fazlasıyla yardımcı.


Ederson’un Tottenham’a karşı yaptığı tüm paslar
Ayağı düzgün kaleci kavramı muhtemelen futbol izleyicisinin hayatına Pep Guardiola’nın geçtiğimiz sezonun başında yaptığı Bravo-Hart tercihiyle tam olarak giriş yaptı ki o tercih gerek İngiltere basınında, gerek taraftarlar nezdinde çok da iyi karşılanmamıştı. Korkunç bir ayağa sahip Joe Hart’la oynamaktansa kalede teknik bir orta saha oyuncusuyla oynamayı tercih edebilecek olan Guardiola durumu açıklamak için fazla çaba göstermedi. Barcelona’da oldukça yeterli performanslar gösteren Claudio Bravo’nun felaket bir kalecilik performansı göstermesi Katalan teknik adama elbette pek yardımcı olmuyordu ama değişen bir şey yoktu. Geçtiğimiz sezonu Bravo-Caballero ikilisiyle geçiren Pep Guardiola, bu sezon başında kendi tabiriyle şapkadan çıkan tavşan olan Ederson’la kalecilik standardı da oldukça yukarıda ve ayak tekniği konusunda tarihin en iyileriyle aşık atabilecek süpersonik bir kaleciye sahip olmuş durumda.

Kasedi biraz geri sardığımızda Guardiola’nın köklerine doğru yapılacak yolculuk ayak tekniği iyi kaleci konusunda futbol dünyasına izleri aslında bırakmıştı. Kaleciliği her daim problem gibi görünmesine rağmen yine Guardiola’nın Barcelona’da olduğu süre boyunca kullanmaktan imtina etmediği Victor Valdes, Barcelona kariyeri sonrasında bekleneni hiçbir şekilde veremedi. Manchester United‘a yaptığı transfere rağmen orada forma giymekte zorlanan oyuncu arada kiralandığı Standard Liege’de de kalmadı. Geçtiğimiz sezon Premier League’de formasını giydiği Middlesbrough tarafından da serbest bırakılan kaleci 35 yaşında, yani bir kalecinin performansının zirve yaptığı yaşlara yeni girdiği sırada futbolu bırakma kararı aldı. O Victor Valdes, zamanında Frank Rijkaard’ın da Rüştü Reçber’e tercih ettiği kaleciydi ve o dönemde burada da sıklıkla sorgulanan bu kararın altında mantıklı birkaç sebep elbette ki yatıyordu ama bunun için kasedi en başına sarmak gerekiyor olabilir.


Victor Valdes
Macar Gyula Grosics tarihin ilk pas kalitesi yüksek, libero kalecisi olarak görülür ama bu konunun futbolun gelişimiyle birlikte ortaya çıktığı ilk dönem birçok yeniliğin zirve yaptığı 1970'ler yani Total Futbol zamanıydı. Rinus Michels’in de kalecilerin oyuna katılmaları konusunda istekli olduğu hep söylenen bir şeydir fakat bu konuda yardım aldığı da iddia edilir ve konunun muhattabı Johan Cruyff’ten başkası değildir. 1974 Dünya Kupası’na gidecek olan Hollanda’da ülkenin en iyi kalecisi olarak bilinen Jan van Beveren’e Cruyff fazlasıyla karşıdır. Michels’in kendilerine oynattığı futbolu maksimize etmek için kaleden de yardım almak durumunda oldukları konusunda ısrarcı olan Cruyff, rivayete göre ilk başta gönülsüz olan Michels’i etkiler ve Dünya Kupası kadrosuna van Beveren’in yerine Jan Jongbloed’in alınmasını sağlar. Jongbloed o sırada 34 yaşındadır ve 26 yaşındaki van Beveren’e göre hem fizik, hem de diğer kalecilik özellikleriyle çok daha negatif bir görüntü ortaya koymaktadır. Fakat Jongbloed’in ayakları o turnuvada ortaya konan ve tüm dünyayı şaşkınlığa uğratan oyun formatı içinde büyük bir geçerlilik kazanır ve Cruyff-Michels ikilisi haklı çıkarlar. Jan van Beveren ise 1977 yılında yani sadece 29 yaşındayken milli takıma veda eder ve farklı bir ortamda çok daha büyük bir kaleci olabilecekken bundan yaklaşık 45 yıl önce bu konudan olumsuz etkilenir.

Johan Cruyff futbolu bırakıp teknik adamlığa geçtikten sonra da tavırları değişiklik göstermeyecektir. 80'li yılların ortasında görev yapmaya başladığı Ajax’ın kulübesinde yaptığı ilk icraatlardan biri kaleye Stanley Menzo’yu geçirmek olan Hollandalı yaptığı bu değişikliği otobiyografisi olan My Turn’de her şeyin başlangıcı olarak nitelendirir: “Kalecim Stanley Menzo hem savunma, hem de orta saha gibi oynayabilen ve ceza sahasının dışında da iş gören bir kaleci haline geldi. O zaman için bu yepyeni bir yaklaşımdı ama bunu izleyen yıllar içinde artık normal hale geldi. Barcelona ve Bayern gibi kulüplerde bu durumun bir felsefe haline geldiğini görüyorum ve bundan mutluluk duyuyorum.”

Ne var ki Johan Cruyff’ün tek yaptığı Hollanda ve Ajax’ta daha iyi kalecilik melekelerine sahip oyuncular varken ayak tekniğini tercih etmek olmayacaktı. Ajax’tan sonra Barcelona’nın başına geçen Hollandalı teknik adamın 1994 Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde Fabio Capello'nun Milan’ına karşı aldığı 4–0'lık mağlubiyet onun kariyerinde benzer son bir hamleye daha sebep oldu. Maçta Milan'ın Barcelona’ya karşı yaptığı kusursuz pres nedeniyle geride dağılan ve bunun olmasına engel olamayan Andoni Zubizarreta’ya sinirlenen Cruyff, oyuncunun takımdan ayrılmasını istedi. Hem ülkede, hem de Barcelona içinde bir efsane olan Zubizarreta’nın yapabileceği bir şey yoktu. Maçlarda olduğu gibi zaten Cruyff’un topla kaleci drill’lerinde de fazlasıyla zorlanmaktadır. O yaz Valencia’ya satılır ve yerine Carlos Busquets gibi Barcelona tarihinin en kötü kalecilerinden biri geçer. Victor Valdes’in melekelerinden dahi çok daha aşağıda olan Busquets iki sezon üst üste kalenin sahibi olur ama sonuçlar değişmez. Hatta Zubizarreta sonrasındaki o iki sezonda o ana kadar kapattığı La Liga şampiyonluklarından da olan Barcelona’da Cruyff kulüpten ayrılır ve hemen arkasından o yaz ciddi bir bonservis bedeliyle Vitor Baia transfer edilir.


Andoni Zubizarreta
Peki Cruyff’e ve Guardiola’ya bu tercihleri yaptıran, Maurizo Sarri gibi bir teknik adama kalede Pepe Reina gibi kalecelik melekeleri yine tartışmaya açık bir oyuncuyla oynama kararını verdiren şey ne olabilir? Bunun için gidilecek konu yine futbol sahasında elde edilen sayısal üstünlüğün öneminden başka bir şey değil.

Futboldaki sistemlerin değişiminin merkezinde yatan sahanın belirli alanlarında sayısal üstünlüğe sahip olma konusu Johan Cruyff ve onun felsefesine göre oyunun özü olarak kabul edilir. Zamanında wing-back’li 3–5–2'ye deliler gibi karşı olan Cruyff, üçlü savunmanın farklı formasyonlarını çok sevdiğini dile getirirken şu cümleyi kuruyordu: “Eğer çift forvet oynayan takımlara karşı dörtlü savunmayla mücadele ederseniz sahanın kalan bölümünün merkezinde 8'e 6 kalırsınız ve bunu pek de istemezsiniz.”

3–5–2'nin ortaya çıktığı ilk dönem olan 80'lerde yapının avantajı oldukça basit bir şekilde zamanın hakim yapısı olan 4–4–2'ye karşı orta sahada bir kişi fazla olmak üzerinden okunmuştu. Keza Arsene Wenger önderliğinde 4–4–2'nin bekleri oyuna sürerek zaman zaman 5'e karşı 6 üstünlüğünü elde ederek verdiği cevap da benzer bir düşüncenin sonucuydu. 4–3–3'ün 2000'li yıllarda çift merkez orta sahaya karşı getirdiği ekstra oyunculu üstünlük de benzer şekilde okunabilir. Ya da Marcelo Bielsa’nın çift forvet oynayan takımlara karşı üçlü savunmayı tercih ederken tek santrforlu yapılara karşı sürekli stoper tandemi yani dörtlü savunma kullanması da bölgesel üstünlüğün net sonuçlarından biri olarak değerlendirilebilir. Bu örnekleri futbol tarihinde sayısız hamle üzerinden çoğaltmak mümkün. Fakat savunma-forvet hatları ya da orta sahadaki sayısal üstünlük önemli olabiliyor ve yapılar bunun üzerinden değişebiliyorken savunmanın arkasına eklenen ekstra bir pasörün oyuna yapabileceği etkiler neden az olsun ki? Zaten olmadı da.

Her yerde pres
Son dönemde pres futbolu gerçekten zirvesine çıkmış durumda. 60'lı yıllarda artan eforla birlikte Doğu Avrupa’da ortaya çıkan bu oyun da yıllar içinde sayısız değişime uğradı ve muhtemelen geri pas kuralının değişmesiyle birlikte gerçekleşen son mutasyon 25 yıllık süreçte ortaya nihai bir futbol gerçeği çıkarmış durumda.

Oyuncuların artan fizik performans kapasitesi bu noktada hocaların elini güçlendiren bir unsur ama özellikle 2010 sonrasında teknik adamlar bu kapasite artışını kullanarak rakibi bozma konusunda pres futbolunu çok daha etkin kullanmaya başladılar. Pep Guardiola ve öncesinde Johan Cruyff bu noktada da ilham verici gibi görünüyorlar ama üçüncü bölge baskısı artık topa sahip olma odaklı takımlardan çok daha başka mantalitelerle de kullanılıyorlar. Kalecinin eline gönderilemeyen geri paslar çeyrek asırlık süreç içinde gelişen insan fiziğiyle birlikte şu anda bu oyunu da futbol tarihinin zirve noktasına götürme yolunda. Artık Burnley gibi çok düşük profilli bir futbol takımı, tarihin en iyilerinden biri olabilecek kapasiteye sahip City’yi presle bozup puan alabilirken yine Crystal Palace da bunun benzerini ortaya koyabiliyordu. Her takımın kullanabildiği prese karşı savunma oyuncuları başkalaştı. Ayak tekniği ilk orada geçerlilik kazandı. Yetmedi, defansif orta sahalar ve bekler yine büyük teorisyenler tarafından savunma hatlarına çekildi. Zira bu büyük baskıya karşı durmanın başka bir yolu yoktu. Yine Guardiola’nın başlattıkları önce diğer büyük takımlar, sonra da orta ve hatta düşük profilli takımlar tarafından taklit edildi. Bu oyuncuların da yetmediğinin anlaşılmasıyla beraber Joe Hart-Claudio Bravo tercihiyle bir anda gündeme oturan kaleci tipi de yeni bir modanın gelmekte olduğuna işaret ediyor. Peki kalecinin ayak tekniği üzerinden presten kaçmanın yolu nedir?



Dörtlü savunma ve üçlü savunmaya karşı pres
Üçlü savunma formasyonlarının dörtlü savunmalara karşı zayıf kaldığı ve güçlü olduğu sayısız nokta var. Genellikle çok daha defansif bir tercih olarak görünen üçlü savunmanın toplu oyunda, yani hücumda dörtlü savunma takımlarına karşı net bir üstünlüğü bulunmakta.

Geriden oyun kurulumu sırasında var olan ekstra stoper özellikle 4–2–3–1 ya da 4–4–2 takımlarının ilk aşamada dört hücumcuyla yaptıkları presi kırma konusunda büyük bir role sahipler. Soldaki grafikte göründüğü gibi dörtlüye karşı dörtlünün ön alanındaki dört oyuncu birebir eşleşme yaratarak tüm yolları kapama şansına sahipken üçlü savunmaya karşı bu mümkün değil. Üçüncü yani ekstra stoper hep boş ve o oyuncuyu da rahatsız etmek için göbekten bir oyuncu getirmek ve risk almak durumunda olan rakipler genellikle bundan imtina ediyorlar.

Manuel Neuer’in sakatlığı sırasında Avrupa’da ayak tekniğiyle ön plana çıkan ve takımlarının ana yapılarına en çok etki yapan oyuncuların Ederson ve Pepe Reina olması City ve Napoli’nin geriden oyun kurulumuna ne kadar kafa yoran takımlar olduğu gerçeğiyle beraber değerlendirilince ortaya daha farklı noktalar çıkıyor olabilir.

Pres kırıcılar
Üçlü savunmaya dönmek geriden daha iyi çıkış yapmak için her zaman bir opsiyon. Fakat bunu yapmanın götürüsü oyunu ikinci ve üçüncü bölgeye taşıyınca City ve Napoli’nin başına gelebilir. Önde eksilmek, o eksikliği geride üçlüyle iyi çıkış yaparak kullanmak için mantıklı olabilir fakat bu yokluğu kapatmak için ya daha fazla efor gerekecek ya da zaman zaman üçüncü bölge yerleşiminde yetersiz kalınacak. Sarri ve Guardiola’nın kalecilik melekeleri yetersiz oyuncular tercih etmelerinin altında da muhtemelen bu çaresizlik yatıyor. Reina ya da Ederson’u üçüncü stoper gibi kullanan ve onların pas kalitelerinden yararlanan bu yaratıcı teknik adamlar önden eksilmeden rakiplerin presini kırmanın yolunu bulmuş durumda. Sarri’nin City maçı öncesinde Ederson tüm presimizi kıran oyuncuydu demesinin altında da oraya eklenen üçüncü opsiyonun yarattığı ekstra ihtimaller yatıyor. Bu iki teknik adam da kaleci sayesinde bir üçlü savunma takımıymış gibi geriden çok daha rahat oyun kurma şansına sahipken topu ikinci bölgeye geçirdikten sonra ön alandaki yerleşimde ekstra efora ihtiyaç duymuyorlar ve eksik kalmıyorlar. Maurizio Sarri’nin özellikle bu sezon Faouzi Ghoulam’ın sakatlığında dahi üçlü savunmaya dönmeyi düşünmemesi bunun üzerinden okunabilir fakat özellikle Guardiola hem bu sezon başında, hem de kariyerinde buna rağmen üçlü savunmayı kullanma yolunu tercih etti.


Stanley Menzo
Gyula Grosics, Jan Jongbloed, Stanley Menzo, Carlos Busquets ve Victor Valdes örnekleri giderek artan pasör kaleci modasında çok önemli yerlere sahipler ama bu rolün zirveye çıkışında bir süredir sakatlığı nedeniyle sahalarda yer alamayan Manuel Neuer de aslan paylarından birine sahip ve onun da yaptığı çıkışın temelinde yine Guardiola var. 2013'te Bayern’in başına geldikten sonra Alman kaleciden bambaşka bir oyuncu yaratan yaratıcı hoca, Ederson, Reina, Areola ve Trapp gibilerin yolunun açılmasını da hızlandırmış oldu.

Pep öncesindeki üç sezonda pas isabet oranı ortalaması %70 olan Manuel Neuer’in Katalan teknik adamın yönetimi altındaki üç sezonda ortalaması %83'e çıktı. Guardiola’yla Bundesliga’ya gelen çıldırıcı pas futbolu Neuer’in kusursuza yakın ayakları ve savunma arkasındaki libero görevini müthiş yerine getirdiği maçlarla zirveye yükseldi. 2015/2016 sezonunda Manuel Neuer yaptığı 898 pasla o sezon Premier League’i şampiyon tamamlayan Leicester City savunma dörtlüsünün tamamını geride bırakmayı başardı (Fuchs-854, Simpson-622, Morgan-609, Huth 580).


Manuel Neuer
Muhtemelen Guardiola’nın City’ye gider gitmez Joe Hart’ın biletini kesmesinde de Neuer’in önceki üç sezonda kazandırdığı bu alışkanlıklar fazlasıyla etkili oldu. Hart’tan Bravo’ya, oradan da Ederson’a giden süreç sonunda pas oyunu oynamaya çalışan takımların bu kullanımı da artırdıklarını gözlemlemek mümkün. Sarri için Pepe Reina ya da Guardiola için zamanında Bravo onlardan çok daha iyi kaleci ama kötü pasörlere göre çok daha kullanışlı oyuncular. Zira kafalarında temellendirdikleri futbol felsefesinde sadece topa sahip olmak var. Rakibin topa sahip olduğu %30'luk dilimin çok büyük bölümünde de onları kalelerinden uzak tutmayı başarıyorlar. O zaman müthiş bir kaleciye neden ihtiyaçları olsun ki? Manuel Neuer’e sahipsen dünyanın en şanslı teknik adamı olabilirsin ama kalecilik yeteneği zayıf oyuncuların toplu oyuna getirdikleri artılar, kaleye çekilen şutlardaki eksiklerine oranla çok daha fazla.

Sonuç
1992'deki kural değişikliğinden sonra bu hamlelerde bulunmanın da cesaret gerektirdiği kesin fakat inovatif bir teknik adam için ayak tekniği üst düzey kaleciler bir gün mutlaka gereklilik haline gelecekti. Ama asıl inanılmaz olan kalecilerin kendilerine verilen pasları elleriyle tutabildikleri 92 öncesi dönemde bu inovasyonda bulunabilmek. Guardiola bu modanın zirveye çıkmasında çok önemli bir yer tutuyor olabilir ama 1974 Dünya Kupası’nda ya da 1985 Ajax’ta Johan Cruyff çok çok daha küçük avantajlar için bunu yapma cesaretiyle futboldaki en büyük değişimlerden birini ortaya çıkarmış oldu ve detaycılığıyla çok daha büyük bir övgüyü hak ediyor gibi. 92 sonrası 25 yıllık süreçte geldiğimiz nokta bir kalecinin bir maçta ortalama olarak ellerine göre ayaklarıyla 8 kez daha fazla topa değdiğini söylüyor. Öyleyse o topu kurtarmak neden daha önemli olsun ki? Zaten artık değil de.
The great gig in the sky

Çevrimdışı atalay

Güzel video. @mrred Herkes izlesin. Personelin aldığı pozisyonlara baksınlar. Saha yerleşimine stoperler ve beklere first line'ı nasıl oluşturduklarına. Temel olarak taç çizgisine kadar açılıyor, araya anchor giriyor. Sürekli hareketliler. İkinci hatta 35-40 metrede genişlikte. De marke vaziyete çıkıyorlar. Önde koşucular var. Durağan bir ekip yok. Birçok istasyona sahipler, pas açıları iyi kurgulanmış ve böylelikle her pozisyonda pas opsiyonu yaratabiliyorlar. 22.dakikadaki pozisyonda Sane 1v1 eşleşmeden penetre ederek çıkıp geldi. Daha önce bir benzerini Everton'a attıkları golde göstermiştim. Burada metot var. Metot olunca personelleri de kaleciden başlayıp ona göre seçiyorsun. Çok iyi bir ayak tekniği ve karar kalitesi. Doğru açıyı bulduğu-gördüğü zaman topu büyük olasılıkla doğru timing ile aktarabiliyor. Her biri. Fakat zannetmeyin ki bu kaliteyi al-koy aynısı olacak. Bu kadar basit bir iş değil. Her kaleciye oynanan topta saha yerleşimine, oyuncuların bilhassa stoper ve ön bölgedekilerin pozisyonlarına bir bakın. Paylaştığın şey: Metot. Bunu oynayabilmek için buna uygun personeli seçip-bunun için de büyük meblağlar harcayabiliyorsun. Fakat aynı personeli tümden al bu metodu sunma ortaya yine bu çıkmaz. 
[ Son Düzenleme: 20 Ağustos 2018, 12:51:15 atalay ]

Çevrimdışı yoruk


Böyle bir kaleci rakip takımın presini nasıl alt üst eder uygulamalı izleyin.

Bunu oynatacak yerli hoca yok bizim ülkede ? Bunun yarısı kadar oynuyorduk yani geri alanda Fabri ile "yarısı kadar diyorum çünkü bu kadarını biz de yapmadık" ama ne olduysa oldu bir anda kesildi bu oyun.Hoca Fabri'yi çok uyarmıştır ondan.Bu bir hataydı mesela ve hocaya yazmıştım bunu.Fabri'nin ilk yıl takım oyununda yarattığı etki çok fazlaydı ,yemişim Lyon maçındaki hatayı.O hata direk Fabri'den dolayı değildi.40 maç o riskli oyunu oynarsın ama 1 maç hatan olur orada işte herkes bunun konuşur , hele ki Türkiye'de.

Bize Atiba şart.Kötü de olsa Atiba şart.Onun yerine adam koyamıyoruz çünkü.Medel başka.

Çevrimiçi annoca

altınsayın nesini gördün kardeşim
kendinize hayali kahramanlar yaratmayın Beşiktaş için birşeyler yapmaya çabalayan insan üç
günde küsüp kaçmaz. Kalkar mücadelesini verir. Beşiktaşın pes eden teslimiyetci insanlarla işi olamaz
yarın gene gelse en ufak bir zorlukta kaçıp gidecek birinemi güvenipde istiyorsun.
mit oldu artık sürekli Beşiktaş taraftarı hak etmeyen insanlara hak etmedikleri ünvanları verip duruyor
üç günlük serkanda kahraman oldu onun lafıyla 6 yıldır kulübe emek veren nerden nereye getirmiş insanlar gömülüyor.
Bak yanlış doğru olayına girmiyorum sadece söylemek istediğim Beşiktaş taraftarı bunu sürekli yapıyor
düne kadar herkes gökhanı yerle bir ediyordu ayrıldı konuşunca birden kahraman oldu
madem bu kadar değerliydi görevdeyken neden
kimse arkasında durmadı. Altınsay gelsin görevdeyken gömülmeye başlanır emin ol.
taraftarın gösterdiği kıymeti hak edecekte hiç bir şey yapmadı. Benim içinde sorumluluktan kaçan güvenilir olmayan bir tiptir.
bu tip insanlara eşek emanet edilmez. Bilgisi varmış yokmuş beni ilgilendirmiyor ben hiç kullandığını görmedim.
en ufak zorlukta kaçan değil kalıp mücadele eden değerlidir hatada yapabilir ama mücadele ediyordur
hak edene verin desteği başkanda zorluğu görüp kaçsaydı bu 5 yılda yapılan hiç bir şey yapılmazdı.
unutmayın çalışan hata yapar birini hata yapıyor diye eleştirirken önce bunu düşünün bilin o hatayı yaptıysa
sorumluluk aldığı için yaptı. sorumluluk alan mücadele eden değerlidir. kenarda oturup boş boş konuşan değil.
ben hiç bir yöneticiyi birebir tanımam, burdaki bir çok kişi de tanımaz. Yöneticiler hakkında nasıl bilgi sahibi oluyoruz açıklamaları, röportajlar ve başkalarının onlar hakkındaki açıklamaları. Altınsayım futbol bilgisi vs vs diğer şeylerini eleştiren hiç görmedim burda da başka yerde de. Eleştirildiği tek şey pes edip gitmesi dendi ama adama hak vermek lazım. Adama bir şey vaat ediyorsun şöyle şöyle olacak diye adam uğraşıyor didiniyor hocasından futbolcusuna uğraşıyor buluyor sen hiç birini getirmiyorsun. Siz durur musunuz görevde. Zaten dedikleriniz yapılmıyor niye durup kendinizi yıpratasınız.

İkincisi; hadi pek başarılı olamıcak beceremicek desek bile metin albayrağı cebinden çıkarır. 6 yıldan beri ne altyapıdan oyuncu çıktı ne de feda döneminden sonra genç bulundu.

Tabi elde daha iyisi varsa o olsun. Yeter ki metin ve umut gitsin


Çevrimdışı atalay

Bunu paylaşmıştım. @mrred

Goalkeeper transition ve Pep & City build-up play.



Çevrimdışı mrred

Güzel video. @mrred Herkes izlesin. Personelin aldığı pozisyonlara baksınlar. Saha yerleşimine stoperler ve beklere first line'ı nasıl oluşturduklarına. Temel olarak taç çizgisine kadar açılıyor, araya anchor giriyor. Sürekli hareketliler. İkinci hatta 35-40 metrede genişlikte. De marke vaziyete çıkıyorlar. Önde koşucular var. Durağan bir ekip yok. Birçok istasyona sahipler, pas açıları iyi kurgulanmış ve böylelikle her pozisyonda pas opsiyonu yaratabiliyorlar. 22.dakikadaki pozisyonda Sane 1v1 eşleşmeden penetre ederek çıkıp geldi. Daha önce bir benzerini Everton'a attıkları golde göstermiştim. Burada metot var. Metot olunca personelleri de kaleciden başlayıp ona göre seçiyorsun. Çok iyi bir ayak tekniği ve karar kalitesi. Doğru açıyı bulduğu-gördüğü zaman topu büyük olasılıkla doğru timing ile aktarabiliyor. Her biri. Fakat zannetmeyin ki bu kaliteyi al-koy aynısı olacak. Bu kadar basit bir iş değil. Her kaleciye oynanan topta saha yerleşimine, oyuncuların bilhassa stoper ve ön bölgedekilerin pozisyonlarına bir bakın. Paylaştığın şey: Metot. Bunu oynayabilmek için buna uygun personeli seçip-bunun için de büyük meblağlar harcayabiliyorsun. Fakat aynı personeli tümden al bu metodu sunma ortaya yine bu çıkmaz.
Rakiplerin bu şekilde pres yapmalarının iki şartı var atletik performans ve saha dizilişi. Anadolu takımlarından özellikle malatya ve başakşehirden bunu bekliyorum çünkü daha önce yaptılar ve atletik oyuncuları var. Bizim presten çıkmamızın için saha dizilişini doğru yapmamız gerekiyor çünkü elde oyun kurulumuna destek olabilecek 2 tane bek zaten var bunu yapabiliriz daha önce yaptık da. Dünkü maçta bir pozisyon vardı gökhan gönül, necip, pepe aralarında 2 metre mesafe olcak şekilde yanyana duruyorlardı çok şaşırdım. Biz sanırım artık saha dizilişini de düzgün yapamayan bir takım olmaya başladık. Sonuçlar hep göz boyuyor senin sürekli bahsettiğin saha geometrisinde hep geriye gidiyoruz. Bunun transferle ilgili bir şey olduğunu düşünmüyorum. Transfer yapsak bile bu defoları gidermemiz gerekiyor.
[ Son Düzenleme: 20 Ağustos 2018, 13:04:20 mrred ]
The great gig in the sky

Çevrimdışı mrred

Utku Yuvakuran aslında bu profile uygun bir kaleci onun üzerine biraz daha çalışmak gerek. Umarım gelişim gösterebilir @atalay
The great gig in the sky

Çevrimdışı mrred

Bunu paylaşmıştım. @mrred
İlki açılmıyor ikincisinde neden adama o kadar para veriyorlar çok daha iyi anladım şimdi yine kafamı açtın @atalay
The great gig in the sky

Çevrimdışı atalay

Bunlardan sezon içinde her maç var ve süreç içinde en ince ayrıntısına kadar yazdım ama mütevazı olmayacağım anlaşılmıyor. Halen problem kavranabilmiş değil. Dün 17.dakika bir pozisyon var. Herkes izlesin. Anlaşılmayacak bir pozisyon değil. Bek stopere, stoper kaleciye ceza sahası önünde geriye dönüyor. Stoperin biri merkezde birinci hat diye bir şey yok. Oyun boyu zaten uzun. Herkes çakılı kalecinin bölgeye gelişigüzel şişirmesini bekliyor. En ufak bir çaba yok. Kalecinin ayak tekniği zaten kötü. Topu gitti oyuncunun üzerine nişanladı. İyi olan da en fazla bölgeye temiz şişirir. Plan olmadıktan sonra belki sekeni-düşeni toplarsın. @mrred
[ Son Düzenleme: 20 Ağustos 2018, 13:12:58 atalay ]

Çevrimdışı atalay

+Bu build-up meselesi başka bir şey değil. Geriden oyun kurmaya teşebbüsün olmadığı yerde kimin oynadığının bir önemi yok.

Çevrimdışı mrred

Bunlardan sezon içinde her maç var ve süreç içinde en ince ayrıntısına kadar yazdım ama mütevazı olmayacağım anlaşılmıyor. Halen problem kavranabilmiş değil. Dün 17.dakika bir pozisyon var. Herkes izlesin. Anlaşılmayacak bir pozisyon değil. Bek stopere, stoper kaleciye ceza sahası önünde geriye dönüyor. Stoperin biri merkezde birinci hat diye bir şey yok. Oyun boyu zaten uzun. Herkes çakılı kalecinin bölgeye gelişigüzel şişirmesini bekliyor. En ufak bir çaba yok. Kalecini ayak tekniği zaten kötü. Topu gitti oyuncunun üzerine nişanladı. @mrred
Hocanın konsantrasyonunda bir düşüş var en uzun süre çalıştığı takım Beşiktaş genelde görev aldığı takımlarda uzun süre çalışmıyor ya da çalışamıyor. Aslında inovatif bir hoca gelişime de açık ama git gide takım gözümüzün önünde eriyor... Transferle çözülür mü bilmiyorum ...
The great gig in the sky

Çevrimdışı mrred

+Bu build-up meselesi başka bir şey değil. Geriden oyun kurmaya teşebbüsün olmadığı yerde kimin oynadığının bir önemi yok.
O zaman topa sahip olmadan bir oyun mu oynucaz ? Takımın yaş ortalaması (ilk 11 için 33) topa sahip olmadan oynarsak çok yorulur takım.
The great gig in the sky

Çevrimdışı underworld

hocanın oyunla moyunla en ufak bir derdi bile yok.
tamamyile top içeri girdi ,girmedi üzerinden takılıyor.
oyuncu dizilimleri ve değişiklileri bile durumun ne kadar vahim olduğunu gözler önüne seriyor..
gaz mı kaçtıu yoksa hocalık heyecanı mı kalmadı bilemem ama saha kenerındaki görüntüsü bile tad kaçırıcı..

''hoca sahaya boş boş bakıyor .''
via dayı denen şahıs

Çevrimdışı Hasan Tahsin

Dün Tolga çok kötüydü tamam ama iki tane de mutlak golü önledi. Yoksa 3 - 0 olacaktı. Bunu da gözardı etmeyelim. Üstelik bu iki kurtarışı yediği golden sonra yaptı.
Tek Büyük Beşiktaş

Çevrimdışı mrred

hocanın oyunla moyunla en ufak bir derdi bile yok.
tamamyile top içeri girdi ,girmedi üzerinden takılıyor.
oyuncu dizilimleri ve değişiklileri bile durumun ne kadar vahim olduğunu gözler önüne seriyor..
gaz mı kaçtıu yoksa hocalık heyecanı mı kalmadı bilemem ama saha kenerındaki görüntüsü bile tad kaçırıcı..

''hoca sahaya boş boş bakıyor .''
via dayı denen şahıs
Hoca bence avrupayı daha çok önemsiyor ve oyuncular da bunu hissediyor. Lig maçlarına gerektiği özende detaylıca hazırlanmıyor olabilir. Avrupayı önemsemesi de bir tercih bu tercih kulübün tercihleri ile örtüşüyorsa bir sorun yok.
The great gig in the sky

Çevrimdışı Yunus Emre Dökmeci

tolga yı stoper falanmı sanıyorsun :alala:
kaleci o onun arkaya adam kaçırması demek zaten adamın topla kaleye girmesi demek
sen çok yanlış anlamışsın olayı abi

Tolga , stoperleri yoruyor

Adamın ileri vurduğu her top duvara çarpar gibi geri dönüp bizim kalemizde pozisyon oluyor , stoperler de dengesiz ve önde yakalaniyor

Hep ayağının kötü olmasından kaynaklı bunlar
Kopar Kıyamet Çöker Karanlık
Allah Bizi Affetmez Çok Günah Aldık
Sevenler Ayrılmaz Biz Bir Plan Yaptık
Tüm çArşı Cehenneme Kombine Aldık

Çevrimdışı underworld

Ne hazırlaması kaç senedir takımın başında ve şu anki görüntü sanki hoca ve bütün oyuncular ilk defa bir araya gelmiş gibi
Hoca bence avrupayı daha çok önemsiyor ve oyuncular da bunu hissediyor. Lig maçlarına gerektiği özende detaylıca hazırlanmıyor olabilir. Avrupayı önemsemesi de bir tercih bu tercih kulübün tercihleri ile örtüşüyorsa bir sorun yok.