@COB ile röportaj yapmıştık. Bunları yazmıştım.
"İdeal kavramının üç sac ayağı vardır. İyi, doğru ve güzel. Şenol Güneş'in yıllardır muhafaza ettiği oyun felsefi de bu ideal kavramının pratikteki karşılığı. Sezon boyunca belli değişikliklere gitmiş olsa da, kendi oyun pratiğini sürdüren ve oyunundan taviz vermeyen bir teknik adam yönetimi sergiledi. Birlikte oynama alışkanlığı olan ve belli bir düzen içerisinde inşa edilen yapıda bir çok şeyi hayata geçirmek çok daha kolay oldu. Bu kadar övgü dolu işlerin yanında olumsuz birçok oyun içi problemler de yaşadı. Spesifik örnek vermek gerekirse savunma stratejileri ve oyun geometrisi konusunda hücum stratejilerindeki kadar başarılı olamadı. Fakat genel anlamda yıllardır sürekli sonuç aldığı benzer doneleri bu yılda bilhassa bahsi geçen oyuncuların yüksek bireysel performansları ile bir kez daha elde etti. Beşiktaş bu başarıyı Şenol Güneş'in oyun tavrı ile kazandı."
Yazdıklarımı tümden anlatabilmek için on bin ileti alınlıtılamam lazım. Fakat kabaca şunları yazayım. 8 bin kilometre ötede Seul'de oynattığı oyun da 15/16 ile aynı. Fakat Beşiktaş'ın elindeki kadronun yazılımı başka bir şey oynamazdı. Ve diğer teknik direktörlerden kalan bir oyun mirası, hafızası ve pratiği vardı. Tavır ile oyun hafızası güzel örtüştü. İlk kadro sirkülasyonununda bu oyundan miras çıkmayacağını yazmıştım. Bu aynı zamanda işin yönetimsel kısmı.
Bu sirkülasyonu çok çabuk bir şekilde iyi idare etti. Beraberinde kar topu misali oyun, miras bırakılamayacak başka bir şeye evrildi. Yoksa şunu söyleyebilirim ki 16/17'nin ikinci yarısı bana göre 15/16'ya göre daha güçlü oyunlar içeren bir bölüm. Ki karşılığını 17/18 CL grup sürecinde aldı. Zira 15/16'nın kusurlu olduğunu tarif etmiştim. Fakat bir yandan da güçlü ve potansiyel aralığı geniş üzerinde durulması gereken bir oyun olduğunu söylemiştim. Tiplemeler ile oyun katlana katlana dönüşürken teknik direktörün yaşlandıkça pragmatikleştiğini ve işin kolayına kaçtığını ekledim. Bunların hepsini minumum iki yıl önce yazdım. Yani Beşiktaş oyun takımdan oyuncu takımına evrilirken ve bu sırada oyuncularına büyük özgürlükler veren, onlardan oyuncu yapabilirliği ile performans alan bir teknik direktör ve ekip varken. Başarılı addedilirken. İlk iletiye tekrar dönmek lazım. İdealin üç sac ayağı. Pozitif oyundan tamamen uzaklaştığını söyleyemem. Lakin iyi ve güzel oyunu her basın toplantısında öne çıkaran bir teknik direktörün uzun süredir sadece topun üç direğin arasından geçip-geçmemesi ile ilgilenmesi ve bunu düzeltmek için hiçbir şey yapmaması, oyun kurgusunu ve hücum aksiyonlarını bu kadar tekdüzeleştirmesi sorun. O yüzden o zamanlar kazanırken de mirası önemsiyordum. Yarın yine kazanırken bunu önemseyeceğim. Yoksa bu günlerde ekseriyetin aklına tak eden yönetimsel açıdan kontrolsüz sirkülasyon ve var olmayan futbol aklını burada herkes kazanmaktan mutluyken çıkıntılık yapan ve yazan da bendim.
Bu takım Bilic ile deplasmanda rekor puanlar kazandı. Güneş ile statsız şampiyon oldu. Deplasmanda Monaco ve Porto'ya karşı hem oyunu hem skoru kazandı. Kusurlarına rağmen Leipzig ve Napoli devirdi. Doğru bir seçim olamasa da ve oyunu kaybetse de Park Olympique'de Lyon ile git-gelli oynama çalıştı-oynadı. Estádio da Luz'da Benfica'ya karşı bir bölüm oyunu kazandı. Ondan önce Estádio José Alvalade'de Sporting'e karşı abandone olduğu bölüme kadar bir takım doğrular sundu. Daha öncesinde White Hart Lane'de Tottenham'a karşı bir düzine pozisyona girdi. Yeni stat ile beraber deplasmanlarda oynadığı iç saha oyun mantığını bir parça kaybedeceğini yazmıştık. Fakat bir senedir ligde deplasmanda baştan sona oyun kazanamamak, skor olarak da on yedi maçın hepi topu yedisini kazanmak. Daha yakın tarihlerde Partizan, LASK Linz ve Erzurum deplasmanlarında güçlü bir oyun kurgusu görememek. Salt oyuncu gurubunun kalitesi üzeriden anlatılmaz. Aksi halde o kalite 14 puan ile namağlup gruptan lider çıkamaz. Onun dışında parçalar uyumsuzdur-uzun maraton için ideal değildir, yaş ortalaması ve bilumum mazeret vardır. Fakat o da bugünün meselesi değil. Hatta iletilerimin önemli bölümü kadro planlamasındaki sürdürülebilir oyun ve yumuşak geçiş üzerine. Hepsinden öte kolektif oyundan uzaklaşma var. Yeni bir şey değil. Ama kazanırken sorgulanmıyor. O yüzden kusurluyu geliştirmek gerekirdi. Saha içinde geliştirir-kalitenin yetmediği yerde takviye yapılırdı. Yoksa Beşiktaş oyundan bağımsız kalite takviye yaptı ama oyun kalitesini direkt olarak güçlendirmedi. Güçlü oyunların çoğu oyuncu yapabilirliğini öne çıkaracak basit direktifler üzerine kurulu. Dolaylı. Daha önce yazmıştım. İyi bir taktisyen olmak önemlidir. Fakat oyuncular ile iletişiminiz kötü ve basit direktifler ile maksimum performans alamıyorsanız hiçbir espirisi olmaz. Buna sahipseniz ve iyi bir taktisyen değilseniz iyi bir taktisyene göre daha fazla şansınız vardır diye. Oyuncuyu inandıramadıktan sonra sahayı parçalara bölüp-pozisyonları saatlerce analiz etseniz fark etmez. Taktiksel zekası yüksek olan için bile. Sizi dinlerken onuncu dakikada uyur. Fakat basit direktifler ile rakibi iki kenar arası koşturur, oyuncuları sola öbeklendirir-sağ kenardaki oyuncuyu 1v1 bırakır topu çabuk dolaştırır biraz da pas açılarına kafa yorarsanız üç farklı CL ekibine karbon kağıdı goller atıp maçı kazanırsınız. Bunun işlemediği yerde de geriye bir oyun ezberi kalmaz. İşleyene kadar denersiniz. Velhasıl 8 bin kilometre ötedeki tavrı göremeyeksem bunu deneyerek kazanmayı beklememe gerek yok. Benim için bu kayıp. Üstelik geçen sezon ki gibi kazanmanın da garantisi yok. Mesela; bu yazdığım şeyin de tek tük dışında anlaşılacağını sanmıyorum. Eğer okuyan varsa muhakkak yazının bir yerinde takılıp-kaldılar. Çünkü tutarsız gibi gözüküyor. Bilakis baştan sona tutarlı. Bu kanala girdik, artık bunu oynuyoruz, mutlak doğrunun olmadığı yerde doğru budur diyenlerin oyuncu taleplerini de anlıyorum. Zaten ekseriyet için transfer sezonu normal sezondan hatta oyunun kendisinden daha çok seviliyor. Fakat gariptir transferler önce coşku ile karşılanıp-ardından tek tek çöpe atılıp, sonra da yenisi talep ediliyor.
@worns