Şahsen bizim sorunumuzun kimlik bunalımı olduğunu düşünüyorum arkadaşlar.
Baba Hakkı' dan aldığı bilgelik ve değerlerle Süleyman Seba, her zaman prensiplerini başarının önünde tuttu. Örnek vermem gerekirse, okuduğum bir yazıda, Süleyman Seba döneminde rakiplerimizden toplam 100 milyon dolar fazla vergi ödediğimiz iddia ediliyordu. Bu o dönem için her sene yeni bir Hagi parası gibi bir şey. Fakat Süleyman Seba, kadrodaki tüm eksiklere rağmen prensiplerini çıkar ve başarının önünde tuttu. Kadroyu eksik bıraktı ama devletten vergi kaçırmadı.
Süleyman Seba' nın ilk döneminde bu prensipler bize çok zarar vermedi. Fakat Özal döneminden itibaren devletçi bakış açısı değişti ve Türkiye' de yeni zenginler türedi. Özel sektörün etkisi arttıkça gs liselilerin nüfuzları arttı. Mesut Yılmaz döneminde ise fanatik gs li başbakanımızın ve renkli federasyon başkanlarının etkisiyle gs resmen şaha kalktı. Bence gs resmen üçüncü büyüklükten terfi ettirildi. O dönemde biz taraftar sayısında ikinciydik. Hatta 1940 lı 1950 li yıllarda üstüste 5 şampiyonluk aldığımızda taraftar sayısında birinci olduğumuz söylenir.
Bu dönemde Süleyman Seba' nın devlet nezdindeki itibarı da gittikçe azaldı. Çünkü devletçi bakış açısı terk edilince gs liseli zenginler daha itibarlı hale geldiler. Böylece Süleyman Seba' nın son 8 yılında bildiğim kadarıyla tek şampiyonluk alabildik ve geride kaldık.
Süleyman Seba bence o zaman Şener Şen' in Muhsin Bey filmindeki karakter gibi ortada kaldı. Tabii ki büyük başkan kendince önlemler almaya çalıştı. Gayrimenkul zengini olan ve taraftardan bağımsız para kazanabilen bir kulüp yaratmaya çalıştı. Akaretlerdeki plaza bunun için yapıldı. Devrilmeden önce bir kez daha aday olmak için ortaya koyduğu vaat sportif başarı değil, fulya projesi oldu. Fakat ona izin vermediler. Başkan olmak için ödün veren zihniyettekiler, yılda 50 milyon euro kira geliri getirecek fulya yı rantçılara peşkeş çektiler.
Serdar Bilgili ve YD ile biz de zenginlerin itibarından ve gücünden faydalanmayı denedik. Fakat galiba yanlış zenginleri seçtik. Belki ALLAH bizim bu yolda başarılı olmamızı istemedi. Belki de bizim zenginlerimizin lise terbiyesi olmadığı için öncelikleri Beşiktaş değildi. Olmadı.
Son yıllarda acı kapitalizme bodoslama atladığımız dönemde bizim zenginlerimiz futbola el attılar. Fakat Kasımpaşa da el attılar. Bunun sebebi siyasi irademi yoksa bizim kulüp yapımız nedeniyle bu zenginleri mutlu etme ihtimalimizin olmaması mı orasını bilemem.
Gezi' de Çarşı' nın kazandığı sempati ve Slaven Biliç ve Şenol Güneş' in sosyalist söylemleri neticesinde sol bir takım imajımız iyice arttı. Bence artık bir imajımız oldu. Çok hoşuma giden bir imajımız oldu. Fakat bu imajın bize gelecekte ne getireceği konusunda hiçbir fikrim yok.
Bence iki yoldan birini seçmemiz lazım.
1. Stadyum biter bitmez, "alayına isyan" kelimesini motto haline getirebilir ve tüm dünyada sempati toplayabiliriz. Artık ligimizi dünyanın pek çok ülkesi yayınlayacağı için dikkat çekebiliriz. Bu yöntemle futbolda başarılı olamasak bile ülkemizdeki taraftar sayımızı da artırabiliriz. Zaten e spor takımımızla artık dünyadaki tüm veletlerin bildiği bir takımız. Bunu isyan ederek daha dikkat çekici hale getirebiliriz. Barcelona yıllarca başarısız olmasına rağmen tüm dünyada taraftar dernekleri olan ve sevilen bir takım olmayı böyle başarıyordu.
2. Oyunu kuralına göre oynarız. Doğru zenginleri seçeriz. Hakem lehimize hata yaptığında bunu değil kamuoyuna, kendimize bile itiraf etmeyiz. Aleyhimize hata yaptığında herifin hayatını bitiririz.
Ya da şu anki gibi iki arada bir derede geçinir gideriz.