Kanat beklerimiz, en büyük hastalığımızdı. İsmail Köybaşı ve Andreas Beck ikilisi takımın dengesini bozuyordu. Bu yüzden Adriano ve Gökhan Gönül, geçen senenin en önemli iki transferiydi. Ne Talisca, ne Aboubakar, ne bir başkası... Dün ise, bu anlamda geçmişe dönmüş gibiydik... Hem Gökhan Gönül'ün, hem de beklenmedik bir şekilde Adriano'nun 'yokluğu', takımın dengesini sarstı. Hiçbir şey olmayıp, sadece gününde bir Adriano ve Gökhan Gönül olsaydı, dünün kazananı Beşiktaş olurdu.
Buna rağmen, hazırlık maçlarındaki etkisiz görüntümüzden sonra dün akşamki maçtan ben keyif aldım. Konsantre olup tam kapasiteyi göstermenin böylesine zor olduğu bir dönemde ve ortamda, zaman zaman gayet iyi pas yapan, ayakları yere sağlam basan, Erman Toroğlu'nun söylediğinin tam aksine maç boyunca oyunun hakimi olan, çok önemli eksiklerine rağmen net gol pozisyonlarına giren bir Beşiktaş vardı.
'Pepe'yi beğendim' diye bir cümle kurmaya utanır insan, o yüzden başka bir şekilde ifade edeceğim. Pepe'nin, çok kısa süre içinde takıma %100 uyum sağlayacağını gördüm. Şimdilik haliyle ufak tefek sorunlar var. Adam, sıkıştığında topu Sergio Ramos'a vermeye, ya da sağ bekteki Carvajal'e açmaya alışmış. Şimdi aynı gönül rahatlığıyla Tosic'e ve Beck'e veriyor, tabi bazı anlarda krizler yaşanıyor. Sadece iki üç hafta içinde, nerede top kime verilir, nerede kime verilmez, hepsini çözmüş olacak.
Savunmada bir 'liderin' olması büyük avantaj. İyi bir savunmacı iyi top keser, iyi hava topu alır, zamanında müdahale yapar. Bunlar savunmacının 'iyi yapmak zorunda olduğu' işler. Ama liderlik yapması, bütün geriye gelen topları toplaması, sonra akıllı kararlarla atakları yönlendirmesi, önündeki ön liberoya 'sen al, gerisini halledersin' demeyip, açıklara adrese teslim uzun pas çıkarması ya da kolayca atak yönünü değiştirmesi, 'özel stoperlerin' başarabildiği 'ekstra' işler. Bu sezon bunun ekmeğini çok yiyeceğiz. Zaman zaman, bazı rakiplerin bizi 'çözdüklerini' sandıkları anlarda, Pepe'nin hücum zenginliğine sağladığı katkıları hayranlıkla izleyeceğiz.
Negredo'nun hırsı da gecenin olumlu durumlarından biriydi. Perşembe günü uçağı indi, Cuma sabahı sağlık kontrolünden geçti, öğlen imza attı, akşam ilk idmanına çıktı, Pazar gecesi kupa maçı oynadı. Rahatlıkla 'hazır değilim, oynamak istemiyorum' diyebilirdi, haklı da olurdu. Oynamayı tercih ettiği gibi, çok da hırslıydı. Rabona pası biraz gereksiz olsa da, kendini kanıtlama isteği değerliydi.
Son sözüm ileriye dönük orta saha mevkii ile ilgili... Sosa, etkili ve verimliydi. Sakatlandığında ya da cezalı olduğunda, yerinde Oğuzhan oynadı, olmadı. Geçen sene Talisca olmadığında yerine Oğuzhan oynadı olmadı, Tolgay oynadı yine olmadı. Bizim sistemimiz, orada bir oyuncu olmadığında net biçimde aksıyor. Ya buna kalıcı ve mantıklı bir alternatif taktik üretmek gerekiyor, ya da Talisca'ya, tam o mevkinin adamı olan iyi bir yedek bulmak. Ucuz bir N'Diaye gibi, belki biraz Diallo gibi...
Uzun lafın Valbuena'sı, içimde sıkıntı ya da telaş yok. Evet, bu sene daha zor geçecek. Evet; karşımızda, daha oturmuş, daha güçlü ve tecrübeli bir Başakşehir, kadro kalitesi yükselmiş bir Galatasaray, biraz daha ruhuyla oynayan, istekli bir Fenerbahçe olacak. Ama biz, hepsinden daha iyi bir takım olduğumuzu kısa süre içinde herkese göstereceğiz.
Hepimiz için keyifli, huzurlu, az stresli bir sezon olsun.