"efendi beşiktaş"ın güzel bir motto olduğuna katılıyorum. başkalarının gözünde ne ifade ettiğinin önemi yok; başkaları feda ile de dalga geçmişti, gururlan ile de...
beşiktaşlılar sınırlarını daha kesin çizgilerle çizmeli, sahip olduklarımızı önce kendimiz bilmek zorundayız. hem takımına söven, hem de aşkından ölen maganda taraftar istenmiyor artık. fanatiklik cehaletin turnikelerden kaçak geçen hali; her şeyi "ya benimsin ya kara toprağın" ekolüne uyduruyor, sevmeyi de sevilmeyi de çekilmez kılıyor. takıma en çok zarar veren bu kitle; çünkü diğer pisliklere karşı kendimizi koruyabilir, önlemler alabiliriz; fakat bunlar içimizdeler ve hepsi bizden daha çok beşiktaşlı olduklarını savunuyorlar. bunlar gibilere beşiktaşlılığın ne olmadığının anlatılması lazım. bu da en önce ne olduğunu bilmemiz vesilesiyle gerçekleşecek.
efendilik kavramı çok iyi düşünülmüş, yeni nesil beşiktaşlıların -ki onlar her veriyi slogan ile görsel etkileşim ile alıyorlar- takımımızın adıyla birlikte bunu da anmaları, geleceğimiz için olumlu adımlara vesile olacak. fedakâr, gururlu ve efendi... beşiktaş değerlerinin bilincinde bir nesli hazırlamak böyle sloganlar ile mümkün. gücü ve saygıyı bir arada tutan sözcükler beşiktaşlı duruşu olarak kabullendiğimiz; ama bir türlü sınırlarını çizemediğimiz davranışların somutlaşmasını sağlayacak.
cenk'in kendisini yere atmasına, quaresma'nın atiba'ya saldırmasına, lehimize verilen uyduruk penaltıya nasıl tepki veriliyorsa; küfüre, böbürlenmeye, rakibi aşağılamaya, kendi oyuncusunu ıslıklamaya da zamanı gelince öyle tepki verilecek. kulübün bu kampanyayı sadece para kazanmak amacıyla yapmadığı görüşündeyim. "alev alev alev" ne kadar kötüyse, "efendi beşiktaş" o kadar iyi.