Kimse bilgisizlikle suçlamayacak, ergene ayar verir gibi cümleye başlamayacaksa, sit alanı ve kuleler hakkında bir şey söylemek istiyorum.
Öncelikle realiteler ile kaideler bazen birbiriyle örtüşmez. Bu gibi durumlar genelde menfaat kazanımı veya kaybı söz konusu olduğunda kendini gösterir. İnönü Stadı Arazisi, konumu gereği diğer sportif tesislere nazaran emsalsiz bir öneme haiz. Hükümette iktidara geldiği ilk günden beri, ekonominin lokomotifini inşaat sektörü olarak belledi. Yurdun muhtelif köşelerinde bir çok büyük ve orta ölçekli imar projeleri geliştirildi. Bu projeler muhteviyatı, konumu ve yüklenicisine bağlı olarak inşaat sektöründe rant pazarı oluşturdu. Elbette devlet, belediye ve vakıf arazileri üzerinde proje tahsis edilmesi, diğer arazilere nazaran daha pratik ve daha az yatırım maliyeti istiyordu. Şehir içlerindeki değerli arazilere proje yapmak, karlı bir yatırıma dönüşü verdi. Spor kulüpleri de bu rüzgardan etkilendi. Mali yapısı kendi imkanlarıyla tesis yapmaya imkan vermeyen Galatasaray ilk kurban oldu. Çağdaş şehircilik ve kentsel planlama ambalajıyla, Galatasaray'ın önüne bir proje konuldu. Koşullar Galatasaray'ı projeyi kabul etmeye itti. İşte o zaman Galatasaray örneği, yatırım modeli oluverdi. Yurdun bir çok yerinde kent içindeki değerli arazi üzerine inşa edilmiş tesisler, kent dışındaki yerlere taşındı. Hem yeni tesis yüklenicisi, hem kent içindeki değerli araziye yatırım yapan teşebbüs, hem de yeni tesis yatırımın altından kalkamayacak kulüpler kazanıyordu.
Ancak yatırım ve bürokrasi yanyana geldiğinde, gelişmiş veya gelişmemiş farketmeksizin tüm ülkelerde, yozlaşma ve bozulma kaçınılmazdır. Burokratlar yatırımcılarla kolkola girerler. İşte o zaman irtikap ve yolsuzluk dediğimiz şeyler ortaya çıkar. O zaman da şehir parkları, borca sıkışmış kulüplerin tesisleri, belediyeye tahsis edilmiş araziler burokratların iştahını arttırır. Vodafone Arena'nın yılan hikayesine dönen durumu, biraz bu iştahtan kaynaklanmaktadır.
Şehir içerisinde ve tarihi dokunun olduğu yerde büyük bir sportif tesis yapmak, çağdaş şehircilik açısından doğru bir iş değildir. Ancak mevcut bir yapıdan bahsedildiği unutulmamalı. Orada olmayan bir yapıdan bahsedilmiyor.
Her neyse çağdaş şehircilik doğruları ve burokratların iştahı, İnönü Stadı yenileme projelerini rafa kaldırmak için bir dizi kapalı bahaneler ve sebeplerin yaratılmasını mecbur kıldı. Bir tarafta Türkiye'nin en büyük camialarından biri ve camiasını endüstriyel futbolun standartlarına çıkartmaya çalışan inşaat sektöründe yatırımları olan kulüp yöneticileri, diğer tarafta kulüp yöneticilerinin kendi şirketlerinin kaderini etkilemeye muktedir politikacılar ve politikacıların emriyle bir dizi bahaneler yaratan bürokratlar, aslında hiç varolmayan sebepler ve bahaneler üzerinden müzakere ve pazarlık yapmaya başladı. Yeni stad projesini zorlaştıran bir dizi yıldırma gayretine rağmen, camianın büyüklüğü sebebiyle orta yolda buluşan bir proje çıktı ortaya. Ancak pazarlıklar yıldırma ve zorlaştırma gayretiyle yürüdüğü için tarihi eserlerine hiç kıymet göstermeyen hükümet ve bürokratları, tarihi olmayan eski bir binanın sadece bir kısmını tarihle bütünleştiriverdi. Dolmabahçe Sarayı ve Camisi bahane edilip, stadı çevreleyen oteller görmezden gelinip oldu bittiyle sit alanı içerisine dahil edildi. Sanki Beşiktaş o lokasyona 50mt yüksekliğinde bölgeyle uyum içinde olmayan bir yapı dikmek istiyormuş gibi davranıldı.
Forumda da olduğu gibi patronun kim olduğunu hatırlatmak için hükümet, ara sıra ayar vermeye de devam etti. Istanbul siluetini üstelik Tarihi Yarımada'da bozan yapılar göz açıp kapayıncaya kadar yükselirken, doğrudan boğaz silüetini etkilemeyen Vodafone Arena inşaatında cm'ler ilerleyen inşaata engel oldu, fren yaptırdı.
Yine çok yazdım.
Kısaca Vodafone Arena'nın inşaatının arkasında hep taht ve para oyunları varoldu. Haliyle bu yılan hikayesini dinleyen, çeşitli mecralarda okuyan kimselerin de kafası çok karıştı. Stad sit alanı içerisinde midir? Kuleler tarihi eser statüsünde midir? Duvar yıkılırsa ne olur? Duvar yıkıldı ama bu sefer kuleler yıkılırsa bizi tefe koyarlar mı? Stad bitince bir çivi bile çaktırmayabilirler mi? gibi şehir efsanesi yaratabilecek bir dizi soru işareti de cabası. Stadı yenileyen, bu izni veren ve bazı sınırlamaları getiren hiçbir kimse, bu soruların yanıtlarını net bir şekilde belgelere dayandırarak vermedi. Doğal nizam gereği bu soruların üzerine rivayet ve çıkarımlarla hikaye yazanlar da eksik olmadı tabi.