Micheal Roll röportajı

Beşiktaş Sompo Japan’la çok iyi bir sezonu geride bırakan Michael Roll, ülkesinde bir podcast yayınına katıldı.
Yıldız oyuncumuz Michael Roll, Eurostep Podcast’ın yayınında Beşiktaş ile geçirdiği sezondan, final serisinde yaşananlardan, geleceğinden ve diğer birçok konudan bahsetti.
Podcast yayınını Alperen Pehlivan sizler için tercüme etti.
İşte Michael Roll’un podscast yayınındaki açıklamaları:
Santo Domingo’dan merhabalar. Eurostep Podcast’e hoşgeldiniz. Bugün çok çok uzun zamandır tanıdığım bir dostumla, rakip okulumdan Michael Roll ile beraberiz. Mike, nasıl gidiyor dostum?
Michael Roll: Pek bir şey yok. Zorlu bir sezondan sonra dinlenmek için eve geldim.
Şunu söylemeliyim ki; eğer ölsem ve Tanrı bana dünyaya dönüyorsun dese Mike Roll olarak gelmek isterdim. Fakat soru şu; Mike Roll olarak geri gelsem senin eurostepine mi kendi eurostepime mi sahip olmalıyım?
–Hahahahaha..
Benimle beraber oynadın, söyle bana.
–Kesinlikle senin eurostep’in.
Neyse, tekrardan bu müthiş sezon için tebrikler..
–Çok teşekkür ederim.
Bu sene final serisi oynamayı başardınız, bu senin ilk finallerin miydi?
–Evet, benim ilk final serimdi.
Oh, ayrıca tebrikler. Okyanus ötesinde oynayan ve finaller göremeden emekli olan birçok oyuncu tanıyorum. Bu önemli bir başarı olmalı.
-Kesinlikle. Buraya gelmemiz harika. Maalesef, çok iyi bir makineyle karşılaştık.
Doğru, doğru. Bu eşleşme aslında bir derbi, büyük bir rekabet sizin. Biraz araştırdım, bu rekabet 1924’e futbol takımlarına kadar dayanıyor.
-Kesinlikle, çok büyük. Beşiktaş, bir ay önce futbol liginde şampiyon oldu. Bütün taraftarlar inanılmaz heyecanlı ve sevinçliydi. Futbol orada majör spor. Beşiktaş bayrakları her yerden görülebiliyordu ve herkes heyecanlıydı. Daha sonra Fenerbahçe Euroleague’i kazanınca onların taraftarı da meydana çıktılar.
Bayağı deliceydi.
3.maçtan sonra manşetlerdeydiniz. Çünkü taraftarlarla alakalı olaylar oldu, hakemler sahayı terketti ve taraftarlar salondan dışarı çıkarıldılar. Bize ne olduğunu anlatır mısın taraftarlarla ilgili?
-Salona geldiğimizde, bütün taraftarlar dışarıdaydı ve oraya erkenden gelmişlerdi. Onlar pek Beşiktaş taraftarı gibi değillerdi. Böylesine bir rekabette çok büyük bir maç olacağını biliyorduk ve taraftarlar da tüm güçleriyle geldiler. İnanılmaz coşkululardı ve gürültülülerdi. Sadece bu maç değil, onların sahasında da böyleydi. Bu bizim için iyi bir şey. Fakat federasyona göre, çizgiyi biraz aştılar. Kötü tezahürattan dolayı maçtan önce uyarı aldık. Üçüncü anonstan sonra hakemler sahayı 15 dakikalığına terketti. Bu yüzden soyunma odasına indik, sonra tekrar çıkıp ısınmaya başladık. Biraz sonra belki de bir çeyrek sonra anonsa yol açan bir tezahürat oldu ve 4.anons yapıldı ve bu salonun tahliye edilmesi demekti. Yine büyük bir duraklama oldu. Herkesin dışarı çıkması için 20-25 dakika bekledik. Yine soyunma odasına inmek zorundaydık, yine ısınmak zorundaydık. Bütün bunlar maçın bütün ritmini bozdu.
Bu maç bir de uzatmaya gitti. Onları bu kadar kızdıran şey neydi?
-Emin değilim, maçta belki de 4 yada 5 defa “Bom” sesini duyduk. İlk reaksiyonun oraya bakmak oluyor ama sonra hiçbir şey olmamış gibi davranmak zorundasın. Birkaç anonstan sonra “Tamam, şimdi ne olacak?” diye sormaya başlıyorsun. 4.anons yapıldığı an dışarı atılacaklarını tahliye edileceklerini biliyorlardı ve birkaç ses bombası daha patladı ve sahaya bozuk paralar ve su şişeleri attılar. Bu biraz vahşiceydi.
Bu delice. 4.maça geçelim. 4.maçı taraftarsız oynamak zorunda kaldınız.
–Evet, Beşiktaş taraftarsız oynama cezası aldı ve sanırım gelecek yıl Fenerbahçe ile oynayacakları maç da seyircisiz olacak. Doğrusunu söylemek gerekirse tuhaf bir şey; final serisi 4. maçı, elenme maçı, böylesine büyük bir maç, belki de sezonun son maçı, sahaya geliyorsun ve sanki bu bir hazırlık maçı. Spikerler ve yorumcular orada işlerini yapıyorlardı ve birkaç medya mensubu vardı. Başka kimse yoktu, ailelerimiz bile gelemediler.
Böyle bir maçın enerjisini açıklar mısın? Sonuçta bu bir play-off maçı, bir final maçı; ev sahibi takım olarak enerjinizin düşük olduğunu hissettiniz mi?
-Evet, biz ev sahibi takımdık. Aslında bizi dezavantajlı bir duruma soktu. 3.maça dönersek son dakikaları ve uzatmaları onlarsız oynadık ve kendi kendimize “Hadi yapabiliriz, artık sadece biz varız, odaklanalım.” diyip enerjiyi yüksek tutmaya çalıştık. Her ölü topta birbirimizi alkışladık birbirimize bağırdık ki enerjimizi yüksek tutalım. Sahadayken sadece işini yapıyorsun başka şeylerden endişe etmiyorsun ama molalarda ve duran toplarda taraftar diğer takım üzerinde baskı yapıyor ve sizi itiyor. Ama 4. maçta onlarsız koçların sesini, oyuncuların konuşmaları duyuluyordu ve bu enteresan bir histi açıkçası. Aslında Beşiktaş taraftarı bu tür olaylarla pek bilinmez. Maçtan önce hepimiz “Umarım taraftarımız da olur maçta.” dedik çünkü onlar bunu hayal etmişlerdi. Bizim için şok olmadı ama talihsiz oldu onların orada olamaması.
Fenerbahçe size sahada ne tür konularda sıkıntı yarattı?
-Öncelikle kazandıkları için onları kutlarım. Her maç onlara zorlu bir maç çıkarttık. Sadece maç sonlarında devamını getiremedik. Onları 1.maçta hatta belki de 2.maçta yenebileceğimizi düşünüyordum. Finale gelirken bizden daha fazla dinlendiler. Oyun ritimlerini tam yakalayamayacak olmalarından dolayı ilk maçlarda üstün gelebiliriz diye düşündüm. Sanırım 8 yada 9 gün ara vermişlerdi. Bu bazen NBA Finalleri’nde de oluyor takımların maçlarına göre. Maça da iyi başladık, oldukça iyi bir skor üstünlüğü de elde ettik ve “Bunu yapabiliriz.” diye düşünmeye başladık. Fakat sonra ritimlerini buldular ve bir şekilde kazandılar. Bence iyi eşleştik. Açıkcası çok yetenekli bir takım Euroleague’i de kazandılar ama bazı takımların sahip olmadığı bazı avantajlarımız vardı.
Türkiye’de hayat nasıl? Birkaç yıldır Türkiye’desin özellikle de İstanbul’da. Ne dersin yaşamak için en iyi şehirlerden biri mi?
-Kesinlikle. Bu yıl, kız arkadaşım da benimle beraber buraya taşındı. Onun ilk gelişiydi ve ikimiz de buradan çok zevk aldık. İhtiyaç duyduğun her şey var burada. Neye ihtiyacın olursa olsun sadece birkaç mil ötede. İnsanlar da cana yakınlar ve kibarlar. Her zaman yardım etmeye hazırlar. Neye ihtiyacın varsa, kız arkadaşım için crossfit olsun, çıkıp oturmak için güzel lokantalar olsun, Boğazı olsun, çıkıp gezmek için gece hayatı olsun, her şey elinin altında.
-Bak sana ne diyeceğim, Alex Tyus ile beraberdik birkaç hafta önce ve ona dedim ki “Ne zaman bir Snap atsan hep trafiktesin.”. İstanbul trafiği nasıl?
-Evet o da bir gerçek. Kesinlikle doğru. Doğrusu, maçlardan bir gün önce evimizdeki maçlarda bile otelden bir polis eskortu ile çıkıyoruz ve maçlara onlarla beraber gidiyoruz. Fakat yine de 5-6 kilometre için 30-40 dakika yol gidiyoruz. Çok fazla insan, çok fazla araba var özellikle iş çıkış saatlerinde görmen lazım.
Tahmin edebiliyorum, Türkiye’de antrenmandan bir buçuk saat önce yola çıkanları duydum. Alex’in snaplerini hatırlıyorum ve adam her seferinde trafikteydi.
-Ve bunu engellemenin bir yolu yok. Sadece salona yakın yaşamayı düşünebilirsin.
Sahaya geri dönelim. Bence çok iyi bir sezon geçirdin. Takımın asist liderisin ve bunu çok efektif bir biçimde yaptın. Çok iyi bir asist/top kaybı oranın var. Sadece maç başı 2 top kaybıyla oynadın. Seni yıllardır izliyorum, bana göre herkesin yapması gereken şeylerde çok iyisin. Tamam belki çok atlet değilsin ama hızlısın, daha iyi şutörsün ve daha iyi pasörsün. Böyle bir yetenek setine sahip oyuncularla olmak işleri biraz basitleştirdi mi, arkadaşlarını daha kolay bulmanı sağladı mı?
-Öncelikle teşekkürler. Ben sadece her sezon kendi oyunuma bir şeyler eklemeye çalışıyorum. Bu yıl, senin de dediğin gibi çevremde daha çok yetenekli oyuncu vardı, ben de akıllı bir basketbol oyuncusuyum ve doğru oyunları oynadım. Herkes çok yetenekli ve ben nerede top istediklerini ve topla ne yapmak istediklerini biliyorum. Her durumda neyin en iyi sonucu vereceğini kestirebiliyorum. Yetenekli oyuncularla oynamak kolaylaştırıyor. Katları, ters eşleşmeleri, ikili sıkıştırmaları, ikili oyunları, ceza şutörlerini görebiliyorum.
Özellikle geçen sezon bence senin en iyi bireysel sezonundu ve All-Star da seçilmiştin. Türkiye Ligi belki de NBA dışındaki en iyi lig. Çalışmalarının karşılığını böyle almak seni ne kadar memnun etti?
-Geçen sezon hiç böyle bir beklentim yoktu ama çok çalıştım ve şanslıyım ki Büyükçekmeçe takımı benim yeteneklerimi sergilememi sağladı. Bu sezon beraber oynadığım takımdan daha zayıftı ve takımın kazanmasına yardımcı olmak için daha fazlasını vermem gerekiyordu. O kadar maç kazanmamız ve bazı büyük takımları yenmemiz lig için de bir sürpriz oldu. Benim içinse neler yapabileceğimi göstermemi ve Beşiktaş’a gelmemi sağladı.
Peki sırada ne var? Euroleague’e gideceğin hakkında söylentiler var. Şu anda bunun hakkında konuşabilecek misin?
Beşiktaşla 1 Temmuz’da opsiyon günüm var. O zamana kadar herhangi resmi bir durum yok. Açıkcası, piyasada çok büyük bir hareketlilik var sadece benim için değil herkes için. O yüzden şimdilik bekliyorum o zamana kadar, daha sonra bakacağız.
Türkiye’ye gelmeden önce ACB’de Zaragoza’da birkaç yıl oynadın. Bu iki lig NBA dışındaki en iyi iki lig. İki lig arasında ne gibi farklılıklar görüyorsun?
Farklılıklar… Şunu söyleyebilirim ki İspanya Ligi biraz daha hızlıydı. Biraz daha yüksek tempoyla oynuyorlardı. Ama Türkiye Ligi bence biraz daha fiziksel.
Burada daha fazla yerli oyuncu var. İspanya’da buradan daha fazla yabancı oyuncu var kurallardan dolayı. Boyalı alan Türkiye’de daha kalabalık. Bu yüzden biraz daha düşük bir tempo var. Ama yavaş demiyorum çünkü gayet hızlı bir lig sadece kıyasla. Genel olarak aynılar ufak ayrıntılar dışında. İki lig de çok fazla yeteneğe sahip, en dipteki takımlar bile iyiler ve size zorluk çıkarabiliyorlar.
Avrupalılar için hangisi daha iyi bir lig?
İspanya’da iken herkes en iyi lig burası diyordu. Ama son iki yıldır insanlar Türkiye’nin daha iyi bir lig olduğunu söylemeye başladılar. Ben buna katılıyorum. Ben İspanya’da iken en iyi lig orasıydı belki ama şu an en iyi lig Türkiye Ligi diyebilirim.
Hücum felsefelerine baktığımızda, bir lig diğerinden daha fazla serbestlik veriyor muydu?
Bunu söylemesi zor. Ben özel olarak Zaragoza’da çok fazla pick-roll oynuyordum ama bu son iki yılda Türkiye’de de oynadım aynı şekilde. Bence bu koçtan koça değişen bir şey. Oyunculardan ne istedikleri ve ne bekledikleri ile alakalı.
Anladım. Hadi biraz politik olalım. Şeyi konuluyorlardı, sanırım adı Nikola Kalinic’ti, umarım doğru telaffuz etmişimdir, Twitter’da oyuncu birliği ile ilgili bir hareket başlatmıştı. Uluslarası Oyuncu Birliği. Çünkü yerel oyuncu birlikleri var İspanya’da, Fransa’da, emin değilim ama Yunanistan’da. Senin bu konudaki görüşlerini merak ediyorum çünkü Nikola’nın bahsettiği şey sezon çok uzun, çok fazla antrenman var ve milli takımlar da var. Yerel liglerle beraber Avrupa kupalarında da oynuyor oyuncular. Gerçekten çok fazla maç var. Senin bir tweetini hatırlıyorum Kızılyıldız ile ilgili, oyuncularına ödeme yapmamalarına rağmen nasıl Euroleague’e alınıyorlar diye. Sence bu oyuncu birliğini kurup oyuncuları korumak için mükemmel bir zaman mı?
Farklı farklı ülkelere yayılmak biraz zor açıkçası. Düşünüyorum; kim yönetecek, bir ülkeden başka bir ülkeye nasıl yetki verilecek. Evet çok iyi bir fikir ama çok zor olduğunu düşünüyorum. Ama böyle bir şeye ihtiyaç olduğu kesin. Sanırım final serisi 2.maçından hemen sonra atmıştı Kalinic o tweetleri. Aslında beğenmek istedim ama maçta yenilmiştik o yüzden beğenmemin imkanı yoktu (Gülerek). Ama çok iyi bir noktaya değindi. Ondan sonraki günlerde bu konu hakkında konuştuk kendi aramızda takımla. Koçumuz da hak verdi. Takımlar özellikle Avrupa maçları için sürekli seyahat ediyorlar. Sizden çok şey bekliyorlar ve kurallar da böyle. Ve sanki bunu kendileri için yapıyorlar oyuncular için değil. Biliyorsun NBA oyuncular ligi. Çünkü onlar olmadan böyle gelirler elde edip böyle büyüyemez. Bir bakıma bir soygun aslında. Fakat eğer bir oyuncular birliği olursa ve oyuncuların sesleri duyurulabilirse çok iyi olur. Örnek vermek gerekirse; sezonun başlarında serbest atış çizgisi ve orta sahadaki stickerlardan dolayı kayan ve düşenler oldu. Sanırım Ricky Hickman’ın aşilleri de bu yüzden sakatlandı. Ekpe Udoh’un Euroleague’e bu konu hakkında söylendiği tweeti de gördüm. Birçok oyuncu bu konu hakkında yazdı. Bu oyuncular milyon dolarlık şirketlerin oyuncuları.
Doğru, doğru. Bence her ne oluyorsa FIBA’ya gitmeli. FIBA ile bir bağlantı olmalı. Düzenlemeler takım yöneticileriyle olduğu kadar oyuncularla da yapılmalı. Birçok lig birçok oyuncu var, bence oyuncuları korumak için bir çeşit oluşum olmalı.
Kesinlikle katılıyorum ama FIBA bir yandan da Euroleague ile savaş halinde. Bu yüzden daha kendi aralarında anlaşamıyorlarken oyunculara nasıl yardım edebilirler ki?
Bu da onların oyuncuları FIBA Şampiyonlar Ligi’ne getirmek için ellerindeki avantaj olabilir aslında. Eğer Şampiyonlar Ligi için bir oyuncu birliği kurulursa belki de oyuncular bu organizasyonda oynayan takımlara sıcak bakabilirler.
Doğru, doğru. Çok iyi bir teori ama Euroleague takımları daha fazla para veriyorlar. Kim oyuncu birliği için daha az paraya ve daha düşük seviye bir lige gider ki? O yüzden yine aynı döngüye geliyoruz.
Şimdi konuyu değiştiriyoruz ve küçük bir oyun oynayacağız. Oyunun adı Heat-Check. Sana söylediğim şeyler hakkında şu ana kadar bulunduğun ülkelerden hangisi daha iyi ise bana söyleyeceksin.
Tamamdır.
Sana soruyu soracağım ve tek kelimelik bir cevap vereceksin. En iyi basketbol stili?
İspanya.
En iyi taraftarlar?
Türkiye.
Şimdiden kız arkadaşından özür dilerim, cevaplamak zorunda değilsin, en güzel kadınlar?
İspanya.
En iyi gece hayatı?
Belçika’da çok güzel vakit geçirdim.
Hmm. Daha önce hiç duymamıştım. Belçika ha. Hangi şehir?
Antwerp.
Antwerp. Güzel. Yaşamak için en güzel yer?
İstanbul en dikkat çekeni.
Tamamdır. Salona dönmeden önce ne kadar daha ara vereceksin?
10 gün daha dinlenmeyi ve ailemi görmeyi düşünüyorum. Sonrasında sahalara dönebilirim.
Podcast Kaynağı: Eurostep Podcast
Tercüme: Alperen Pehlivan