Lobi yapmak, ikili ilişkileri diri tutmak, taraftar ile koordineli hareket etmek, gerek sosyal gerek yazılı, görsel medyada daha aktif olmak, futbolun gelişimi için önayak olacak işlere girişmek gibi birçok şey var. Sonuçlar zaten bir anda değil zamanla bir süreçle ortaya çıkar. Burada senin benim fikirlerimden önce yöneticilerin eylemlerine baktığımızda onların ne kadar niyeti var acaba? Hocasının arkasından basına malzeme çıkaran, taraftarına telefon numarası yollayıp telefondan küfür eden, renkli takımları öven iş bilmez yöneticiler mi desek yoksa taraftarın motivasyonunu düşüren, taraftarı kendi ile hoca arasında seçim yapmaya yönlendiren, sürekli '' Ben yaptım , ben bitersem Beşiktaş biter'' tavırlarında olan başkan mı desek bunlara baktığımızda son zamanlarda kişisel hırsların, egoların daha öne çıktığı ortada. Hiçbir iyi şey yapmadılar da denemez ama özellikle son zamanlarda da çok yanlış yollara saptılar.
Anladığım kadarıyla 'ikili ilişkileri' iyi tutuyoruz. Herkes Fikret Başkan'ın arkadaşı... 'O benim çok eskiden beri abimdir', 'onlarla ailecek görüşürüz' gibi şeyler söyleyip duruyor. Onun ötesinde ben kimsenin Fikret Orman hakkında kötü konuştuğunu duymadım (adamdan saymadığım TV yorumcuları hariç). İkili ilişkiler, 'bize kıyak yapın' anlamına gelmiyorsa, ki bunu kastetmediğinden eminim, o zaman bence fena durumda değiliz.
'Taraftar ile koordineli hareket etme' konusu başından beri hiç yok. 'Taraftar müşteridir' mantığı var. Endüstriyel futbolda bir yere kadar kulübün iyiliği için bu fikir benimsenebilir, ama takımın asıl sahibi taraftardır. Taraftarla kol kola olmayan, en büyük taraftar grubunu yalnız bırakan yönetim, pek tabii ki hata yapıyor demektir. Tabi yine de bunun siyasi ayağı var, eski yönetimlerle taraftar gruplarının hesaplaşmaları var, 'bedava bilet verme' konuları var, bunların perde arkalarını birebir bilmediğim için yorum yapmak istemem. Ama ben de yönetimin taraftarla daha omuz omuza olmasını tercih ederdim.
'Medyada daha aktif olmak' konusu nasıl olabilir bilmiyorum. Fikret Orman, daha önceki başkanlara oranla daha çok basın toplantısı düzenliyor gibi hissediyorum. Gündemdeki konulara açıklık getiriyor. Ne zaman 'susacak mısın başkan' diye serzenişte bulunsak ertesi gün basının karşısında konuşurken görüyoruz başkanı... Birinci elden açıklamalar yapıyor. Bazen aşırı detay veriyor ve fazla duygusal davranıyor, ama onun dışında, bence yeterince net konuşuyor, tepkiyi de 'ceza almayacak şekilde' sınırda yapıyor. Bunun dışında ses getiren transferlerle, sponsorluklarla, Çin, Azerbaycan, Japonya gibi açılımlarla yine 'haber niteliği taşıyan' projeler üretiliyor. Bundan sonrası bizim ne kadar kontrolümüzde olabilir bilmiyorum. Galatasaray ve Fenerbahçe'nin reytinginin daha fazla olması Beşiktaş'ın suçu değil. Ülkenin profili böyle. Bütün ülke vatandaşlarına sorsak, 'kazanmak için her şey mübah mı, yoksa şerefimizle mi kazanalım' diye, en az %65'i ilk şıkkı seçer. E sunucu Galatasaraylı, kanalın sahibi Fenerbahçeli, yorumcu Galatasaraylı, sponsor Fenerbahçeli, sosyal medyayı koordine edip haberlerin manşetlerini yazan Galatasaraylı, öbür kanalınki Fenerbahçeli... Yapacak bir şey yok. Beşiktaş kazanınca 'Beşiktaş kazandı', Galatasaray kazanınca 'Cimbom fırtınası'... Maalesef bu iş böyle...
'Futbolun gelişimi için önayak olacak işlere girişmek' en heyecan verici yöntem. Ama onu da kim takar bu garip ülkede, bilmiyorum... Parmağını boğazına götürüp 'kafanı koparırım' hareketi yapan Emre Belözoğlu, milli takım tribünlerine el hareketi yapıp gazetecileri evinden aldıran Volkan Demirel, hep beraber basın mensubu döven Başakşehirli oyuncular, kebapçı basan Fatih Terim... Bizim ülkenin profili bu, 'kazananı' bu... Türkiye'nin ilk 'yaşayan stadını' yaptı yönetim. Defileler, müze, turlar, sergiler, etkinlikler, konserler... Ali Koç yönetimi böyle bir şey yapmış olsaydı adamı peygamber ilan ederlerdi. Galatasaray statsız şampiyon olup Mario Gomez'leri, Pepe'leri, Kagawa'ları getirtseydi, 'işte dünya kulübü' oluverirdi.
Ben; bugün, kulüpte kötü giden her şeyi, özellikle de futboldaki olumsuzlukları doğrudan yönetime bağlayan biriyim, ama 'bizi ezdiriyorlar, hakkımızı yediriyorlar' eleştirilerine katılmıyorum, çünkü yönetimin yapması gereken ama yapmadığı pek bir şey göremiyorum, taraftarla birlikte hareket etmek dışında, ki orada da politik davranmak gerekiyor. Namoğlu istifa diye yürüyen taraftarlara destek için, başkan, Namoğlu'na 'hadi artık, sen de gerekeni yap ve git₁' demez, dememeli. 'Taraftarlarımızın haklı tepkileri var' demek bence yeterli. Bir taraftan dost kazanırken bir taraftan düşman kazanmaya gerek yok. Zaten üvey evlat konumundasın...
... diye düşünüyorum...