tribünler henüz organize olabilmiş değil. böyle bir kültür de kısa sürede oturmaz zaten, müdavimler tarafından birçok şeyin tecrübe edilmesi gerekiyor.
bu maçta ilk kez yenik duruma düştük ve ilk kez tecrübeli bir deplasman tribünüyle karşılaşıldı. bir dahaki derbide mutlaka daha iyi oluruz. ikinci yarı taraftar bir adım attı, takım da ilk yarının aksine buna karşılık verdi. yine de biraz kırılgan olduğumuz gerçek.
tribünler arası çekişme belirginleşmeye başlamış. aslında bir atak tribünü olması ve bu kısmın sürekli marş söylemesi fena değil. top bize geçtiğinde ıslığı kesen gruplar destek vermeye daha çabuk adapte oluyor böylece, rakibin sesini gölgelemek için de gerekli; fakat galiba liderlik savaşı bunun hep bir ağızdan yapılmasını engelliyor.
yönetim stat organizasyonlarında ikinci sınavını da başarısızlıkla tamamladı, şampiyonluk gösterilerinin stat bölümü son derece acemiceydi ve şimdi bu marş meselesi... umarım ileride olayı basit tutmaya çalışırlar, vizyonları pek umut vermiyor. dale cavese'den kurtulamamışken başka bir garabet eklemeye çabalıyorlar. ben telefona çekilen tribün şovlarından haz etmiyorum, takım 5-0 öndeyken de sıkıcı geliyor. liverpool maçında güzeldi, ama tadında bırakamadık.
beşiktaş tribünlerini atılan gollerden, kaçan pozisyonlardan sonra izlemek; ellerinde telefonla karşı tarafı çekmeye çalışanların olmadığı, tüm stadın koro halinde katıldığı marşları söylerken görmek beni tüm organize şovlardan daha çok etkiliyor. kafalar sağa yatsın, kollar kalksın, birazdan karşısı yapacak telefonlar hazırlansın, boş iş. ben 11-0'a kadar tam destek verilmesini savunuyorum, abartma o kadar diyen çıkarsa 4-0'a kadar düşerim, stoper transferi olursa 3-0, ayrıca kaleci gelirse 2-0...
hiçbir şov "sen benim her gece efkârım" diye bağıran kırk bin kişiden daha etkili olamaz, aramıza ayrılık sokmayalım.