Geçen sene futbolcu, teknik direktör, kulübün başına gelenler başkanın ikili ilişkileri nasıl tuttuğunun göstergesi. Sen, başkanın, yusuf namoğlu'na yusuf abi diye hitap etmesini, aralarındaki pozitif ilişkiden bahsetmesini olumlu görürken çoğumuz geçen sene takıma yapılanları göz önünde bulundurup bunda da yusuf namoğlu'nun katkısını düşündükçe acziyet olarak düşünüyor.
Çok ilginçtir ki taraftar Metin Albayrak'tan rahatsız olur onu korur, Umut'tan rahatsız olur onu korur, Ahmet Ürkmezgil'den rahatsız olur onu korur, yusuf namoğlu'ndan rahatsız olur onu korur. Taraftar Ahmet Nur Çebi gibi yöneticileri sever onunla yollarını ayırır; taraftarın Hocayla özel bir bağı vardır; gider taraftarı kendisiyle Hoca arasında bir seçim yapmaya iter. Özellikle son senelerde sürekli taraftara çatar, belli bir taraftarı sanki taraftarın geneliymiş gibi ilan eder ki çatması daha kolay olsun. İlginç bir durum. Egolar, kişisel hırslar ön plana çıktığında bu tür şeylerin yaşanması normal.
Medyada aktif olmak derken çıkıp başkanın sürekli konuşmasından bahsetmiyorum. Başkan konuşmasın, konuştukça sürekli hata yapıyor. Medyada aktif olmak derken kulübün olumlu manada medyada daha çok yer almasına, popüler olmasına yarayacak işler içinde olmasını bahsediyorum. Sosyal, yazılı, görsel her türlü medyada. Büyük kulüplerin yaptığı gibi.
Ben futbolcularımızdan başak'ın futbolcusu gibi teknik direktörümüzden de fatih terim gibi hareket etmesini beklemiyorum. Beklentim futbolcularımıza emsali görülmemiş biçimde 5-6 maç cezaların verilip adliyelerde dolaştırılmaması, göz göre göre bu takımın teknik direktörünün, futbolcusunun başına gelecekler belliyken bunların yolu açılırken en başından bunların önüne geçilmesi, haklarımızın gasp edilmemesi. Stad yaptı; müze yaptı. Yapılan iyi işleri zaten kimse inkar etmiyor. Ama Beşiktaş büyük bir kulüpse, camiası taraftarı da sadece stad, müze yapımıyla tatmin olacak bir kitle değil.
Yönetim elbet yapabildiği kadarını yapıyor. Örneğin Metin Albayrak scoutluk yapıyorsa Metin Albayrak'ın scoutluğu ne kadar iyi yapıp yapmadığını sormuyorum kendime. Negredo, Larin transfer edildiğinde sorumluğu bunları oynatamıyor diyerek Hocanın da üzerine atmıyorum. Objektif bakarsa bir insan neyin ne olduğunu az çok görüyor.
Ben,
kişisel ilişkiler durumuna biraz daha insani bakmaya çalışıyorum. Başkan, gerçekten Yusuf Namoğlu'na 'Yusuf Abi' diyorsa, bunlar hakkaten zaman zaman oturup muhabbet edip, dertleşiyorlarsa, 'Yusuf Abi' de diyordur ki 'ya sorma Fikretciğim, hakkaten bizim hakemler de arada eşeklik ediyorlar, sizin o verilmeyen penaltı neydi öyle ya, rezillik'... Benim Namoğlu'nda gördüğüm görüntü o. Sırf Beşiktaş'ı ince ince doğramak, Galatasaray'ı kollamak için sinsi sinsi planlar yapmış olabileceğini hakkaten zannetmiyorum. Aynı şeyi Aziz Yıldırım için, Fatih Terim için, Mahmut Uslu için, Ali Palabıyık için falan söylemem. Ama 'Yusuf Abi' konusu bana biraz böyle geliyor.
Başkanın;
taraftarın destek olduğu yöneticiyi gönderip, sevmediklerini yüceltmesi gibi şeyler tabi ki hoş değil. Burak Yılmaz transferi de biraz öyle oldu. Mantığımızla baktığımızda gayet doğru bir hamleydi, ama biz taraftarız, 'her şey mantık değil' demek istiyoruz. 'Gerekirse Larin'le oynayalım, Burak'ı o formanın içinde görmeyelim' deyiveriyoruz, çocuğun doğuştan Beşiktaşlı olduğunu bildiğimiz halde. Bazı konular, duygusallık kaldırmıyor. Ama yine de dediğim gibi, bu 'taraftarı sallamamak' şeklinde de tezahür etmemeli pek tabi ki...
'Medyada aktif olmak' konusuyla ilgili söylediklerin kulağa hoş geliyor ama, biraz fazla 'soyut' değiller mi?
'Medyada aktif olmak derken kulübün olumlu manada medyada daha çok yer almasına, popüler olmasına yarayacak işler içinde olmasını bahsediyorum. Sosyal, yazılı, görsel her türlü medyada. Büyük kulüplerin yaptığı gibi' diyorsun. Beşiktaş bunu Türkiye'de en çok yapan kulüp bana göre. Yeterli midir, hiçbir zaman, hiçbir şey yeterli değildir, her zaman fazlası mümkündür. Ama medyada bizden çok daha fazla yer alan kulüpler, 'popüler olmalarına yarayacak doğru işleri yaptıkları için' mi oradalar? Bizden başka hiçbirinin başkanı Kulüpler Birliği başkanlığına soyunmuyor, hiçbir kulüp Çin'in yeni yılını kutlamıyor, hiçbir kulüp Süper Lig maçlarının Japonya'da yayınlanmasına ön ayak olmuyor, hiçbir kulüp müzesinde Star Wars sergisi açtırmıyor, defileler yaptırmıyor, dünya standartlarında reklam filmleri çektirmiyor, 'Come to Beşiktaş' gibi bir efsaneyi yaratamıyor... Buna rağmen Beşiktaş daha popüler değilse (ki popülerlik konusunda müthiş bir artış yaşadık son 4-5 senedir), bence sorumlusu yönetim olamaz.
'Beklentim futbolcularımıza emsali görülmemiş biçimde 5-6 maç cezaların verilip adliyelerde dolaştırılmaması, göz göre göre bu takımın teknik direktörünün, futbolcusunun başına gelecekler belliyken bunların yolu açılırken en başından bunların önüne geçilmesi, haklarımızın gasp edilmemesi' diyorsun. Benim de beklentim bu ama, nasıl olacak? Tepkiler gösteriliyor, basın açıklamaları yapılıyor, başka ne yapılabilir? Samimi olarak soruyorum, ben daha fazlasını düşünemediğim için...
20 yıl sonra ilk kez Galatasaray aleyhine bir hakem hatası yapıldı, adamlar hakemlerin mesleğini bitirttiler. Bu, bildiğin
mafya anlayışı. Yasal yollardan yapabiliyor musun? Hayır. Öyle bir yol yok. Eline sopayı alıp milleti tehdit ediyorsun, birilerini 'evinden aldırma' muhabbetleri falan yapıyorsun. Herkese 'haddini bildiriyorsun'. Anca o zaman bir şeyler düzeliyor. İşte o da 'onlar gibi mi olalım' sorusuna geri götürüyor bizi...
Ben başka türlü içinden çıkamıyorum. O yüzden de 'doğrudan
başarıya odaklanıp, işimizi yapmamızın, başka hiçbir şeye bulaşmamamızın' daha doğru olduğuna inanıyorum. Fikret Başkan ile Şenol Güneş arasında gerginlik yokken her şey harikaydı. Hocaya soruyorlardı 'şu şöyle dedi, bu böyle yaptı, siz ne diyeceksiniz' diye. Şenol Hoca topu sadece taca değil, stadın dışına atıyordu. Kimseye malzeme vermiyordu. Onlar germeye çalıştıkça bizimkiler kahkahalarla gülüyorlardı. Fikret Başkan'a da binbir polemik malzemesi veriyorlardı basın toplantılarında, manşetlerde... O da hiç oralı olmuyordu. 'Biz işimize bakacağız, şampiyon olacağız, Çin'e gideceğiz, Azerbaycan'a forma göndereceğiz' falan diyordu. Derken denizde yapılan o inanılmaz şampiyonluk kutlaması, takım içindeki müthiş bağlılık, gidenlerin salya sümük ağlaması, bir kısmının geri dönmek için can atması... O hava, her türlü olumsuzluğun önüne geçti. Şampiyon olduğumuz 2 sezon hakem hatası olmadı mı? Of, hem de nasıl oldu... Nasıl doğradılar bizi üstüste, kaç maçta... Ama vız geldi!
Konsantre ol, motive ol, birlik ol, akıllı ol, şeffaf ol, sonra bırak MHK, hakemler, makemler didinip dursunlar. Son 20 Fenerbahçe-Beşiktaş derbisinde herhalde 20 golümüz verilmemiş, 20 ofsaytımız çalınmamış, 20 haksız kırmızı kart yemişizdir. Ne oldu o müthiş lobisi olan, 'güçlü' Fener'e? Yerlerde sürünüyor... Başında ülkenin en zengin adamı, ülkenin başında bir Fenerbahçeli... Hiç para etmiyor.