Tribün Performansımız
×
Tribün Performansımız

Beşiktaş Forum|Tribün Performansımız Selamlar dostlar, Bir süredir merak ettiğim başlıktaki konu hakkında anket yapmak suretiyle fikirlerinizi almak istedim. Ayrıca Egos

0 Üye ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Tribün Performansımız  [Okunma sayısı 32707 defa] Tribün Performansımız

Çevrimdışı Egos

ilk olarak kasımpaşa maçında takımı yalnız bırakmayan taraftara teşekkür etmem gerek. vodafone soğuğuna rağmen gösterilen bu özveri beklentimiz dahilinde olsa da göz ardı edilebilecek bir şey değil. alışıldık boşlukları kenara koyarsak tribünlere ilgi makul seviyedeydi.

ilk on dakikada oyunun temposunu bahane edebileceğimiz bocalama ardından golün evvelinde birkaç organize tezahürat duyabildik, golün devamında 30'lu dakikaların ilk bölüme değin bu aksak organizasyon sürdü. yarının son beş dakikasına kadar taraftarın çabasını seyrelmesine rağmen hissettik, son beş dakikada ise taraftar tabiri caizse şalter kapattı. bu durum seviyesi böyle düşük olmasa da ikinci yarının ilk on dakikasında devam etti. tezahürat yapan grubun 50. dakikanın başlarından itibaren sürdürdüğü "beşiktaş'ım benim"e 55. dakikadan itibaren çoğunluğun katılması ile bu yavan hal sona erdi. vida'nın girişi ve devamında ise katılım üst seviyeye ulaştı. altmışıncı dakikaların sonlarında az romantizm dışında yediğimiz golün ardından lens'e çalınan faule kadar yeni bir fetret dönemine girdik. bu arada lens'in pozisyonunda olanların altını çizmekte fayda var, nitekim bu dakikaya şahitlik edenler maçın o anına kadar ıslık desteği verilmediğine kani olmuşlardır. özetle taraftarın 77. dakikaya kadar ıslık silahını kullanmadığını, daha hafif tabirle pek iyi kullanmadığını, söylemek doğru sayılabilir. maç günü, hava şartları, skorun bulunması, rakibin niteliği gibi birçok faktörü neden sayabiliriz; fakat sanırım en iyisi bunları düşünmeden eksiklerimizi masaya yatırmak. tekrara girecek belki, ama takımı maç seçiyor diye eleştiren taraftarın kendisine de bu konuda eleştiri verme zamanının çoktan gelmiş gibi durduğunu söylemem gerek.

kasımpaşa karşılaşmasına takımın ve taraftarın kırk beş dakikalık performansı ile kazanılmış bir maç diyebiliriz. geri kalan kırk beş dakika için henüz endişelenmeye gerek yok, endişelenmeye pazartesiden itibaren başlanabilir.
[ Son Düzenleme: 27 Ocak 2018, 22:52:02 Egos ]

Çevrimdışı mylife1903

Kasimpasa macinda rezalet bir tribun vardi
Ne hakemi ne rakibi baski altina alamadilar
Kopuk kopuk islik ve tezahurat oldu
Hakem de baskiyi gormeyince istedigi gibi at kosturdu


Çevrimdışı Egos

karabükspor karşılaşması takım ve taraftar için zorlu fikstür öncesi son hazırlık maçıydı. tribünlerin performansı bu bağlamda değerlendirildiğinde fena bir 90 dakika çıkarılmadığı söylenebilir.

ilk yarıya oldukça bilinçli bir başlangıç yaptık ve son beş dakikası hariç; marşları, blok halinde, uzun periyotlara yayıp katılımı artırarak tribünlerdeki ahengi sağladık. ilk golün ardından biraz vites düşürülse de karşılıklı tezahüratlara ara verilmedi. ikinci gol ve sonrasındaki 10 dakika taraftar maça tutunmaya çabaladı, ama üç puan için daha 45 dakika oynanacağını fark eden gruplar teker teker maçtan koptu.

ikinci yarının 5 dakikasını da kopukluğa feda ettik. her kafadan bir ses çıktığı, bireysel tezahüratın hüküm sürdüğü bu süreç küçük patlamalarla, 2-3 dakikalık tezahüratlarla, ıslık, negredo desteği ve nihayet golle yerini on dakikalık romantik döneme bıraktı. tribünler 2-0'da ne yapacaklarını bilmiyordu, ama 3-0'da herkes çalışıp da gelmiş gibi rahattı, on dakika boyunca -hasancılar araya girene kadar- birlik bozulmadı.

bu maçın akılda kalacak belki de tek olayı karabükspor'a karşı ıslık silahını kılıfından çıkarmaya tenezzül etmeyen taraftarın, tribündeki bir grup kendini bilmeze hadlerini bildirmek için beş dakikada tüm şarjörlerini boşaltmasıydı. karşılaşma boyunca süren yağmura gök gürültüsü ekleyip kasırganın ilk sinyalini verdiler.

sonrası uğultu, gol, ortaya karışık mesajlarla neticelenen doksan dakika. maç sonunda elimizde kolay alınmış üç puan ve inönü'yü cehenneme çevirmek için gün saymak kalıyor. özlemle bekliyoruz.


[ Son Düzenleme: 12 Şubat 2018, 18:28:09 Egos ]

Çevrimdışı Egos

fenerbahçe maçı, taraftar için vuslatı andırıyordu. sanırım köprüden önce son çıkış niyetine bir maç seçmemiz istense ekseriyet tercihini bu karşılaşmadan yana kullanırdı.

tribünler, başlama düdüğünden önce çoğu küfürle bezenmiş marşlarla maçın stresini ekarte etmeye çabalasa da, oyunun gelişiminin ve uzun süredir beklemenin getirdiği sabırsızlığın olumsuz etkilerini -özelllikle ilk yarıda- baskın şekilde yaşadık; takımın mücadelesinden aşağı kalmayacak bir ayakta kalma çabası neredeyse tüm devreye yayıldı.

maça gayet güzel başladık, oyundan bağımsız, ama yine de gerçeklikten kopmadan; bir bölümü kural dışı olsa da organize marşlarla ilk sekiz dakikayı sonlandırdık. gol, maç sırasında ender karşılaşılan sessizliklerden birinin ardından geldi. aynı durumu başakşehir karşılaşmasında yaşadığımızı hatırlıyorum, maç boyunca ıslıktan imtina etmeyen taraftar golü getirecek atağı hazırlayan ilk pasın ardından sanki olacakları önceden biliyormuş gibi sustu ve bu sessizlik ilk yarıya, ardından maçın neredeyse tamamına yayılan uğultuya kaynaklık etti. bahsettiğim uğultunun varlığını tanımlayabileceğimi sanmıyorum, ancak yokluğunu fark ettiğiniz an yarattığı inanılmaz baskıyı kavrayabiliyorsunuz. golün ardından maçın neredeyse üçte birlik bölümü sona erene kadar hiçbir organize tezahüratımız olmadı, rakip taraftarla dahi ilgilenmedik, boğucu uğultu ancak top fenerbahçe'ye geçtiğinde, özellikle kalecilerindeyken ve hakem kararlarında yerini yoğun ıslığa bırakıyordu. öyle ki hiç bitmeyecekmiş gibi gelen küfürlü tezahüratları bile bu sürede duymadık. devamında oyunu ele alışımızın belirginleşmesi tribünlerde hareketlenmeye sebep verdi, fakat bu da takımı yeteri kadar ateşleyecek sürekliliğe ulaşamadı. ilk yarı ne olduğunu anlamadan, taraftarın yarattığı kurşun gibi hava ile sona erdi. yarının bitimi ardından takımın tribünlere çağrılması mı, takımın taraftarı tribünlere çağırması mı isabet olurdu emin değildim. bu soru işaretine cevabı ikinci yarının başındaki gol ile vida'nın verdiğini düşünüyorum.

ikinci yarıya yine uğultuyu arkamıza alarak girdik ve golden sonra "fragman tezahürat" denilebilecek kısa, ama etkili katkılarla tribünler ıslık ve uğultu ile yarattıkları ağır havayı yavaş yavaş ateşe vermeye başladı. ilk patlamayı ellinci dakikaların ortalarında yaşadık, o andan sonra bence hiç kimsenin maçın sonucundan şüphesi yoktu. ağır uğultu ve ıslık yetmişinci dakikaların başlarında rakibin bir süre top çevirmesi sırasında hakikaten rahatsızlık verecek raddeye ulaştı, bahsettiğim dakikada fenerbahçe 1-2 pas fazla yapsa stadın bir bölümü malulen emekliliğe hak kazanabilecek kadar hasar alabilirdi. herkesin bekledigi ikinci gol ve bazısı küfürlü, bazısı küfürsüz şarkılarla maçı nihayet doğru notayı bularak bitirdik.

karşılaşmadan önce birçok soru işaretimiz mevcuttu ve büyük bölümü hâlâ varlığını sürdürüyor. tribünler 90 dakika süresince bazı ikilemlerle mücadele etti. umarım kazandığımız bu zafer takıma olan güveni ve takımın taraftara olan ihtiyacını unutturmayacak kadar etkili olur, çünkü bu sefer rakibi ezmeye yarayan uğultunun bir dahakine bize ayak bağı olmayacağının garantisi yok. her şeyin üstüne bir sünger çekmenin tam zamanı...
[ Son Düzenleme: 27 Şubat 2018, 03:13:32 Egos ]

Çevrimdışı Egos

normalde tribün performanslarını yazmak için bir gün ara verip aldığım notlardan bazı duygusal tepkileri arındırıyorum, fakat fenerbahçe ile oynadığımız kupa maçı için böyle bir ayıklamaya gerek olmadığı kanaatindeyim, çünkü maçta tribünler herhangi bir performans sergilemedi. özellikle ikinci yarı evvelde çok eleştirdiğim uğultudan dahi eser yoktu.

"takım gol atsın, biz de sevinelim" diye bekleyen, gol sırasındaki coşkusundan geri kalmamak için sahaya müdahaleyi askıya alan taraftarın çokluğu yabana atılması ayıp sayılabilecek ıslık performansı dışında maça etkiyi azalttı.

gergin geçen dakikalarda takımın stresini alabilecek şeyin daha fazla ıslık olduğunu düşünmekten vazgeçmemiz ve organizasyon anlamında hiçbir şey yapılamıyorsa bile en azından nitelikli bir üçlü için 80. dakikayı beklemememiz gerektiğini söylemeliyim.

taraftarın haftada iki maç çıkaramadığından şüphelenmek dahi acımasızlık olsa da, iki fenerbahçe maçına aynı ciddiyetle bakmadığını bu kadar belli etmesi olumlu bir emare değil.

önemsemek için yoğun efor sarfettiğimiz bir maçı, yeteri kadar kale almadan atlattık. taraftar ve takım maç sonunda sahaya yansıttığı emeğin karşılığını aldı diyebiliriz. bu maçı göz ardı etsek de tribünlerdeki sabırsızlık ve zaten tam olarak yerleşmemiş organizasyonun gittikçe ufalanmaya başlaması kalan maçlarda toparlanma ihtiyacının işaretleri.

bu arada hakikaten koskoca tribünde "tıraş" yazmayı bilen bir kişi bile yok mu? bari ikinci maça düzelterek çıksaydınız.
[ Son Düzenleme: 02 Mart 2018, 09:41:00 Egos ]

Çevrimdışı mylife1903

Tribun cok fenaydi ya
Bir turlu birlik olunamiyor
20bin kisi hakemin anasiyla normal yollarla irtibat halindeyken 10bin kisi ters yoldan giriyor olaya kalan 10bin kisi meslek elestirisi yapiyor

Azicik butunluk saglanmali, carsi bir tribunde toplansin mumkunse kale arkasi ve kalan tribunler mscin gidisine gore takip etsinler carsiyi

Çevrimdışı Egos

gençlerbirliği karşılaşması belki nicelik olarak değil, ama nitelik bakımından bir şampiyonlar ligi maçından farksızdı. taraftar -rakibi fazla ciddiye almasa da- maçı oldukça önemsediğini ilk dakikadan itibaren gösterdi.

karşılaşmaya kusursuz 10 dakikalık performansla ve ardından neredeyse kusursuz ikinci bir 10 dakika ile başladık. normalde birbirinden ayrılması zor olan söz konusu iki blokta tezahüratlara katılımlar, ıslık başlangıçları ve şiddeti, oyuncularla iletişim üst seviyedeydi. altını çizdiğim bölüm, uğultunun dahi duyulmasını engelleyecek kadar organizeydi.

ilk 10 dakikanın ardından atağa çıkışlarda tezahürat açısından seyrelmeye başlayan katılımın, ıslık söz konusu olduğunda doksan dakika boyunca eksiklik göstermediğini de belirtmek lazım.

golün gecikmesine rağmen tribünlerin yarattığı baskının azalmayışı, biçim değiştirerek de olsa devam etmesi maçın ilk golünün çoktan ısmarlandığının işareti sayılabilir. stattaki herkes bunun bilinciyle, "geldik, ama evde yoktunuz..." denmesine müsaade etmeyecek biçimde oyuna odaklanmıştı. ilk yarı desteğin yoğun tezahürattan, yoğun uğultuya evrilmesi ve her an kapı çalabilir düşüncesi ile sona erdi.

ikinci yarıya isabetli bir kararla üçlü'süz girdik. son dönemdeki ikinci yarı başlangıçlarıyla karşılaştırıldığında "isabet" değerlendirmemin nedeni anlaşılır sanıyorum, ortada bir hedef olmasa da daha makul bir sonuç vardı. taraftar ilk dakikadan itibaren arka planda "güneşli günler", baskın olarak da uğultu ve ıslıkla beşiktaş'ın oyununa katkı sağladı. zaten çok geçmeden de golümüz, skoru fazlasında gözümüzün olmadığı değişikliğe uğrattı. gol dakikasının ardından tezahürat, uğultu, ıslık sıralamasında bazen oynamalar yapılsa da genel olarak şiddet miktarı küçükten büyüğe bu şekilde derecelendi. özellikle maçın sekseninci dakikasından sonraki dönemin uğultu ve ıslıklıkla rakibin nasıl baskılanacağına dair iyi örneklerden biri olduğunu düşünüyorum.

dünkü maçta bir golü otuz bin kişi istedi, bir kişi attı. bu 90 dakika için, yeterince uzun bir aranın ardından 1-0 önde başladığımız ilk maçtı diyebilirim. taraftar şampiyonluğa olan inancın gerekli, ama yetersiz olduğunu anlamış gibiydi. en zayıf halkamız yönetim mi, teknik heyet mi, futbolcular mı, lobi faaliyetleri mi bilmiyorum; ama en güçlüsü dün kendini 30 bin kişi vesilesiyle tekrar kanıtladı.

[ Son Düzenleme: 11 Mart 2018, 14:59:21 Egos ]

Çevrimdışı Egos

sezonun son şampiyonlar ligi karşılaşmasında tribünler, ellerindeki verileri de göz önüne alarak, bayern münih'e cehennem ve beşiktaş'a cennet seçenekleri arasından -daha çok- ikincisinin sunumunu gerçekleştirdi. maç kazandıracak değil; göze hoş gelen, gurur duyulabilecek bir performansımız vardı. düşmana korku salmamış olabiliriz, ama dosta güven verdik. şampiyonlar ligi'nin temelde bir sahne olduğunu düşünerek coşkumuzdaki ufak abartıyı anlayışla karşılamak lazım. bu sezon avrupa'daki son maçımız, camianın bir nevi "pr" çalışmasına döndü denebilir.

gece boyunca taraftar bayern münih nezdinde inönü'ye gelecek küçük/büyük tüm rakiplere tepkilerinden bir potpori sundu. maç takım üzerindeki stresi atmak, kendimizi dünyaya tanıtmak, takıma olan bağlılığı gösterip onların lige dönüşünü keskinleştirmek, onları kainattaki tek engelimiz olan başakşehir mücadelesine yolculamak için alınmış bir hazırlık karşılaşması gibiydi ve beşiktaş taraftarı bu maçta tek kelime ile yakışıklıydı.

nihayet bayern münih kurasının bize neleri kaybettirdiğini kesin olarak biliyoruz, sırada neleri kazandırdığını öğrenmek kaldı. kalbimizin orta yerindeki büyük yangına başarılar.

Çevrimdışı Egos

alanyaspor karşılaşmasında taraftarlar çile doldurdu. tribünler 29. dakikada sona eren maçı, 90'a tamamlamak için bildikleri her yolu denediler.

takımın şampiyonluk yarışındaki sıradan bir maç olması gerekirken üzerine üç gömlek fazla gelen "lige havlu atma" kisvesi geçirilmiş, karşılığı kimseyi tatmin etmeyecek fazla mesainin ilk yarısına oldukça istekli başladık. 5 dakika, tribünlerin yüksek konsantrasyonuyla geçildi. maçtaki garipliklerden biri bu periyottan sonra yaşandı: takım umut veriyor, tribünler gol bekliyor; fakat dj "şampiyon olmasan bile" gibi yersiz bir romantizm ile stattan tepki bekliyordu. neyse ki katılım belirgin şekilde düşünce inat etmeden "kartal gol"e geçiş yapıp durumu az da olsa kurtardılar. bu karşılıklı tribün paslaşmaları bizi ancak 15. dakikaya kadar getirdi. taraftar maçın içindeydi, yalnız gol atmamız için sanki sahaya inmesi gerekiyordu. tribünler 1-2 fragman tezahürat dışında koptukları organizasyona 29. dakikada talisca'nın takkeden tavşan çıkarmasıyla tekrar kavuştu. önce fona "inanın çocuklar" serpiştirildi, ardından tüm stat davet edildi ve gayriresmî üçlüyle bütünlük sağlandı, arka plandaki şarkı ilk beşiktaş'ta, boğaz'da; sonra karşı yakada çınlamaya başladı: yaşanan üç dakikalık bir bölüm var ki, şampiyonlar ligi finaline koysak sırıtmaz. taraftar burada maçın üzerindeki rahatsız edici entariyi çıkartıp rahat bir şeyler giymesini sağladı ve karşılaşmayı 40. dakika dolarken kafasında bitirdi. 40. dakikadan itibaren yaşanan hikâye "maçın intikamı" olarak kayıtlara geçebilir.

ikinci yarıya cılız bir üçlüyle başladık, yine yaklaşık beş dakika boyunca tribünler organize olmak için kendilerini paraladılar; fakat sahada icra edilen her neyse ıslık, uğultu ve alkıştan başka şeyi kaldırabilecek nitelikte değildi. takımın ne yaptığı anlaşılmayınca hakemin ne yaptığına odaklandık ve yaklaşık 80. dakikaya kadar bu uğraşımız sürdü. aleyhimize ya da lehimize fark etmeksizin her düdüğe tepki koyduk. bizim pozisyonumuz yok, aksi gibi rakibin de öyle; bana kalırsa talisca'nın sedye ile oyundan çıkmasının tek nedeni de buydu, çocuk sıkıldı. sakatlıktan falan değil, uykusu geldi adamın; nasıl olsa fark edilmez deyip sahanın kenarına kıvrıldı. son 4-5 dakikaya kadar taraftar, çocukcağız uyanmasın diye pek gürültü yapmadı.

necip'in uzatmalar oynanırken topu kaptırması, ardından müdahale etmekte geç kalıp en sonunda rakip oyuncuyu indirmesi -gol dahil- maçın en hatırlanacak hareketiydi; belki de son dönemde yapılanlar içinde gerekliliği hakkında hemfikir olduğumuz tek şeydi. ne oynuyoruz, rakipler nasıl karşılık veriyor, hakemler ne yapacak, bu futbolla şampiyonluk gelir mi? hep muallak; ama necip kaptırdı, telafi için uğraştı, hatasını kabullendi ve indirdi. ikinci golü atsa bu kadar alkışlanmazdı.

alanyaspor maçı tribünlerin en zor sınavlarından biriydi ve bundan sonra daha kolayı olmayacak. kemoterapiyi aksatmayın, önümüzdeki haftalarda hepinize ihtiyacımız var.
[ Son Düzenleme: 01 Nisan 2018, 14:55:44 Egos ]

Çevrimdışı Egos

göztepe maçı uzun süredir alıştığımız şablona uygun biçimde başladı. yine yüksek konsantrasyon artı destek ile beş dakikalık süreyi parselleyip yüksek konsantrasyonlu bir izleme sürecine geçiş yaptık. maçın tempolu olması, topun hakimiyetinde süreklilik sağlamanın zorluğu tezahürat sıklığına sekte vursa da taraftarın oyundan kopmasını engelledi; deplasman tribününün varlığı ise fragmandan hallice, zaman zaman kısa film tadında yüksek katılımlı tezahüratlara bahane oldu.

maçların özellikle skor sağlayamadığımız dakikalarında sessizliğe rast gelmek mümkün olmuyor. maç boyunca taraftar ıslık, tezahürat, alkış gibi etkileşimlerle stat atmosferine, bazen üzerinizden bitiş düdüğünden çok sonra bile çıkmayan, bir uğultu katmanı ekliyor. göztepe karşılaşmasında demba ba ile fabri'nin çarpışmasının katmanda bir delik açtığına şahit olduk, bu vesile ile duran oyunda oluşan sessizliğe maç içinde 3-4 kez varlığını belli edecek deplasman taraftarı güzel bir kontra ile cevap verdi; ama hikâyeyi 5 dakikalık "güneşli günler"i ve tam ortasına konuşlanan gol ile beşiktaş takımı ve taraftarı yazdı. anlatabileceğim bir şey değil, ama takım ve taraftarın o beş dakika boyunca tek bir varlık gibi hareket ettiğini, topun talisca'ya gelmeden tüm tribünleri dolaştığını söylemem gerek.

golden sonra tribünler sahadan hemen çıkmadı, fakat rakibin topu kontrolüne alması neticesinde kendi yarı sahamıza çekildik. ikinci gol dışında bu defansif tutum ile ilk yarı sona erdi.

ikinci yarı yine şablona uygun olarak düşük tempoda başladı, skoru korumanın öncelik olduğu dakikalarda pek göze batan bir düşüş olmasa da bunun kronikleşmesinden korkmuyor değilim. maç 3. gole kadar uğultu katmanının gerektiği kadar harlanmasıyla ilk saatini doldurdu. altmışların ortasında deplasman taraftarı 2. ya da 3. kez bulduğu boşluğu değerlendirdi; buna önce yoğun ıslık, ardından dale cavese, son olarak da "şampiyon beşiktaş" ile cevap verdik ve nihayetinde golü yedik. nasıl ilk golde top tüm stadı dolaştıysa yediğimiz golde de aynı şey gerçekleşti. zaten gol yemediğimiz bir dale cavese'ye denk gelmek gittikçe zorlaşıyor. yine de bu bütünlük akılda kalan güzel 5 dakikalardan biriydi.

maçın sonrası -gollere kadar- uğultu eksik olmadan devam etti, pek detaya inilmedi. stattakilerin çoğu süreci karşılaşma sırasında fark etmemiş olabilir, o nedenle göztepe taraftarının "beşiktaş'a koymasan da" diye başlayıp larin'in golüyle sekteye uğrayan, ardından tekrar "beşiktaş'a koymasan da" diye devam edip babel'in golüyle dağılan sağlı sollu kontrasını tribünlerin "koyduk mu" diyerek noktaladığını notlara eklemek lazım.

bir ömür süren alanyaspor maçı ertesinde, hiç bitmesin istediğimiz göztepe karşılaşması tribünlerin üzerindeki stresi azaltması açısından bize 3 puandan çok daha fazlasını kazandırdı diyebiliriz. galibiyeti kutlayan beşiktaş taraftarının gülümsemesi ardında şampiyonluktan çok "belki de kanserden ölmem" düşüncesi olduğunu sanıyorum. tabii böyle uçuk hayallere kapılmamak, şampiyonluk ile yetinmek en ideali.
[ Son Düzenleme: 10 Nisan 2018, 13:40:32 Egos ]

Çevrimdışı Necmi

göztepe maçı uzun süredir alıştığımız şablona uygun biçimde başladı. yine yüksek konsantrasyon artı destek ile beş dakikalık süreyi parselleyip yüksek konsantrasyonlu bir izleme sürecine geçiş yaptık. maçın tempolu olması, topun hakimiyetinde süreklilik sağlamanın zorluğu tezahürat sıklığına sekte vursa da taraftarın oyundan kopmasını engelledi; deplasman tribününün varlığı ise fragmandan hallice, zaman zaman kısa film tadında yüksek katılımlı tezahüratlara bahane oldu.

maçların özellikle skor sağlayamadığımız dakikalarında sessizliğe rast gelmek mümkün olmuyor. maç boyunca taraftar ıslık, tezahürat, alkış gibi etkileşimlerle stat atmosferine, bazen üzerinizden bitiş düdüğünden çok sonra bile çıkmayan, bir uğultu katmanı ekliyor. göztepe karşılaşmasında demba ba ile fabri'nin çarpışmasının katmanda bir delik açtığına şahit olduk, bu vesile ile duran oyunda oluşan sessizliğe maç içinde 3-4 kez varlığını belli edecek deplasman taraftarı güzel bir kontra ile cevap verdi; ama hikâyeyi 5 dakikalık "güneşli günler"i ve tam ortasına konuşlanan gol ile beşiktaş takımı ve taraftarı yazdı. anlatabileceğim bir şey değil, ama takım ve taraftarın o beş dakika boyunca tek bir varlık gibi hareket ettiğini, topun talisca'ya gelmeden tüm tribünleri dolaştığını söylemem gerek.

golden sonra tribünler sahadan hemen çıkmadı, fakat rakibin topu kontrolüne alması neticesinde kendi yarı sahamıza çekildik. ikinci gol dışında bu defansif tutum ile ilk yarı sona erdi.

ikinci yarı yine şablona uygun olarak düşük tempoda başladı, skoru korumanın öncelik olduğu dakikalarda pek göze batan bir düşüş olmasa da bunun kronikleşmesinden korkmuyor değilim. maç 3. gole kadar uğultu katmanının gerektiği kadar harlanmasıyla ilk saatini doldurdu. altmışların ortasında deplasman taraftarı 2. ya da 3. kez bulduğu boşluğu değerlendirdi; buna önce yoğun ıslık, ardından dale cavese, son olarak da "şampiyon beşiktaş" ile cevap verdik ve nihayetinde golü yedik. nasıl ilk golde top tüm stadı dolaştıysa yediğimiz golde de aynı şey gerçekleşti. zaten gol yemediğimiz bir dale cavese'ye denk gelmek gittikçe zorlaşıyor. yine de bu bütünlük akılda kalan güzel 5 dakikalardan biriydi.

maçın sonrası -gollere kadar- uğultu eksik olmadan devam etti, pek detaya inilmedi. stattakilerin çoğu süreci karşılaşma sırasında fark etmemiş olabilir, o nedenle göztepe taraftarının "beşiktaş'a koymasan da" diye başlayıp larin'in golüyle sekteye uğrayan, ardından tekrar "beşiktaş'a koymasan da" diye devam edip babel'in golüyle dağılan sağlı sollu kontrasını tribünlerin "koyduk mu" diyerek noktaladığını notlara eklemek lazım.

bir ömür süren alanyaspor maçı ertesinde, hiç bitmesin istediğimiz göztepe karşılaşması tribünlerin üzerindeki stresi azaltması açısından bize 3 puandan çok daha fazlasını kazandırdı diyebiliriz. galibiyeti kutlayan beşiktaş taraftarının gülümsemesi ardında şampiyonluktan çok "belki de kanserden ölmem" düşüncesi olduğunu sanıyorum. tabii böyle uçuk hayallere kapılmamak, şampiyonluk ile yetinmek en ideali.
çok güzel bir yazı olmuş eline sağlık. Gülümseyerek okudum.
şu anda okurken hissettiklerimi insanların anlayabilmesi için o stadın içinde olmaları lazım.
maçı tv den izleyenler göztepe taraftarının sesini duyup taraftara tepki gösteriyor ama
işin aslının öyle olmadığı stadın içinde belli oluyor. hatırladığım kadarıyla göztepelilerin
tamamlayabildiği tek slogan Mustafa Kemalin askerleriyiz oldu ondada izin vermekle kalmayıp
Beşiktaş taraftarıda katıldı.

Çevrimdışı Egos

malatyaspor karşılaşması, kaybedilirse temerrüte uğrayacak borç nedeniyle değerlenen üç puanlardan birini içeriyordu. sene boyunca dağıttıklarımız neticesinde ipoteklenen şampiyonluk kupasının bu haftaki taksidi için tribünler, hayatlarının 90 dakikasından daha fazlasını feda etmeleri gerektiğinin bilinciyle maça başladılar.

ilk 15 dakikadaki neredeyse kusursuz katılıma, golü attıktan sonra ıslıktan ve bütünlükten bir miktar feragat ederek 15 dakikalık bir periyot daha ekledik. iki bloğun diğer farkı, biri "güneşli günler" ile sona erip bizi 1-0 öne taşırken ikincisinin "musalla taşı" ile neticelenmesi ve ardından malatya'nın golünün ölümün soğuk nefesini ensemizde hissettirmesi oldu; fakat bilinç kaybımızın nedeninin attığımız golden mi, yediğimizden mi kaynaklandığından emin değilim. ilk yarının son 15 dakikası ise, ikinci yarının ilk 5 dakikası ile birlikte tribünlerin en etkisiz kaldığı bölümdü; yalnız aralarında seçim yapılacak olsa ikinci yarı başlangıcının diz çöküp tövbe etmesi bile kendisini kurtaramaz.

ikinci yarı taraftar, ilk yarıda kullanmadığı ıslıkları, gelecek hafta deplasmanda işine yaramayacak olanlarla, evvelki hafta göztepe maçında biriktirdiklerine katarak uzatmalar dahil 45 dakikaya boca etti. öyle ki fazlalık ıslıklardan oğuzhan'ın performansı dahi nasibini aldı. maç, yetmişlerin başındaki anonsa kadar uğultu, ıslık, alkış üçgenine eklemlenmiş fragman tezahüratlarla devam etti. her ne kadar anonsçu hakkında müspet pek düşüncem olmasa da "musalla taşı"nda bıraktığımız organizasyonun geri gelmesine büyük katkı sağladığını yadsıyamam. bundan sonra gole kadar olan kısım tribünlerin kusursuz icraları ile bezenmemiş olabilir, ama duygusal açıdan oldukça yoğun anların yaşandığını düşünüyorum. ikinci gol taraftarı tribünlerden sahaya indirdi: "güneşli günler", "ille hasan", "bölünür uykular" derken üçüncüyü attık. doğrusu son yedi dakikanın keyfi göztepe karşılaşmasında bile yoktu.

bazı maçların bitmesini istemezsiniz, bazı maçlar bir türlü bitmek bilmez; bazılarını yıllar sonra da izlersiniz, bazılarını hatırlamak bile zül gelir. malatyaspor mücadelesinin hamuru tüm bunların karışımı ile karılmıştı. gösterdiğimiz performans güzel demeye bin şahit ister, ama haftanın en yakışıklı üç puanını biz kaptık.

sırada, ormanın sözde kralına, göklerden gelen kararı iletmek var.

nihayet...

Çevrimdışı Egos

kayserispor karşılaşmasında taraftar, takıma maçı kazandırmaktan çok, tek yumruk olduğumuzu cümle âleme göstermek için tribündeki yerini almıştı. zaten maçın ilk düdüğü de ancak tek yumruk oluşturabilecek bir avuç taraftar karşısında çaldı. değerlendirme yapmadan önce bunca olayı sinesine çekip takımın hedeften uzaklaşmasına ve istanbul'daki olumsuz hava şartlarına rağmen gelen, geç gelen, gelemeyen, gelmeyen tüm beşiktaşlılara sezonun evimizdeki son maçından önce teşekkürlerimi gönderiyorum, özellikle bu maçta yerlerini alanlar bir sonrakinde olmayacağı için bu teşekkürü şimdiden iletmeyi uygun buldum. sezon boyunca günahıyla, sevabıyla sesimiz oldular; bazen gönlümüzden geçenleri, bazen hiçbir zaman aklımıza gelmeyecek şeyleri dillendirip bizi pek çok kez gururlandırdılar.

maç klasik inönü atmosferine uygun olarak: üçlü, küfür, romantizm, biraz daha küfür, hafif ıslık, daha da küfür düzeniyle 24. dakikaya kadar geldi. bu dakikadan sonra taraftar sanırım küfredeceklerinin sıralamasında anlaşmazlık yaşayınca gole kadar ıslık ve romantizm ile vakit öldürdük. tosic'in kafasının ardından ufak istisnalar dışında herkesin sırasını savması sağlandı. hatta ikinci golün sevincinde dahi boşluğa hareket çekerek devamlılığımızı koruduk.

ikinci yarı fona "şampiyon olmasan bile" yedirilerek başlandı ve tosic atılana kadar bu ısrar sürdü. hemen ardından love'ın çıkışında maç boyunca kullanılmamış ıslıklarla inatlaşmaya nokta kondu, derken tribünler yetmişinci dakikaya kadar dozu kaçmış bir romantizme daha teslim oldular. yetmişinci dakika ve devamındaki kısa aralık inönü atmosferi ile vodafone park atmosferi arasındaki farkın en belirgin şekilde görüldüğü anlardı. bu potansiyeli bilip evveline, ardına maruz kalmak insanı kederlendiriyor. karşılaşma inönü'den vodafone'a geçişlerle ve tekrar geri dönüşlerle nihayetine erdi.

kayserispor mücadelesiyle taraftar iki senelik birikmişleri hesaptan düştü. maç öncesinde, süresince, sonrasında şenol güneş'e verilen destek ve onun verdiği karşılık günün en akılda kalacak görüntüleriydi.
[ Son Düzenleme: 20 Mayıs 2018, 09:43:01 Egos ]

Çevrimdışı Egos

sezonun son maçında taraftar, takımınki gibi eksik ve nispeten daha genç bir kadro ile tribünlerde yerini aldı. sivasspor karşılaşmasının kanıtladığı gerçeklerden biri vodafone park tribünlerinin seyreltilmesiyle inönü atmosferine ulaşmanın mümkün oluşuydu, bir diğerinin de kötü gün taraftarının ana iskeletinin genellikle eleştirdiğimiz ve stadın ambiyansına olumsuz etki yaptığını düşündüğümüz gruplar tarafından meydana getirilmesi olduğunu söyleyebilirim.

karşılaşma boyunca bahsedilen bu iki durumun avantajları ve dezavantajları zaman zaman ortaya çıktı. olumlu açıdan bakıldığında en büyük farkın -taraftar sayısının azlığından da yararlanarak- hızlı tepki veren ve tempoyu yüksek tutan bir tribün kontrolü elde edilmesiydi. öyle ki zaten sürekli marşlarla desteklenen ritim, tercih edildiği takdirde ıslığa geçişlerle vodafone park alışkanlıklarına adapte olup ardından tekrar düşüş göstermeden devam edebildi. maçın geneli için yapılacak bir değerlendirmede söylenmesi gerekenlerin ise dünkü işleyişin takımın iç saha başarısına pek katkı vermeyeceğinin kanıtı olacağını sanıyorum. taraftar eski alışkanlıklarından kurtulamamış, oyuncular için handikap yaratacak dengesizlikte bir organizasyonun kontrolü altındaydı. evvelki maçlarda da karşımıza çıkan, fakat farkındalık sahibi olanlar tarafından bastırılan ve ne zaman benzer, hedef dışı bir maç varsa kendini hissettiren bu kontrol kompleksi, dün boşluklardan yararlanıp -hem de sezonun son maçında- anlamsız bir inatla takım ve tribün bütünlüğüne, tabiri caizse, kastetti. oğuzhan, talisca, love ve lens'in sezon içinde benzer tepkilere birkaç kez maruz kaldığını, fakat bunların bir kısmının maskelendiğini de belirtmek lazım. eleştirdiğim asıl şey baba hakkı'nın, süleyman seba'nın ve dahi birçok efsanenin ıslıklandığı tribünlerin akıl almayacak kadar kötü sezon geçiren lens'e bunu yapmış olması değil, yüz yıllık bir kültürün gücünü hâlâ protestoyu takımın başarısından çok kendini tatmin amaçlı kullanmaya argüman üretmek için harcaması.

kısaca dünkü tablo bize; küfürden sürekli ceza yiyen, takımı eksik bırakma potansiyeli olan, manipüle edilmesi oldukça kolay bir topluluğa geri evrilmeyle aramızdaki farkın hepi topu 10-15 bin kişi olduğunu gösterdi. inönü ruhu, onu taşıyanlar vesilesiyle her zaman vodafone park tribünlerinde var olacak; fakat misafir kulüplerin ambiyanstan etkilenip puan alarak döneceği kutsal bir mabetten fazlası için sadece ruhlarımız yetmez. bütünlüğü, özellikle kendi takımına karşı verilen tepkilerde, öfke ile değil; akıl ve sağduyu ile sağlayan bir kültüre öykünmeliyiz. bunun diğer takım taraftarlarını taklit ederek gerçekleşmeyeceğini görmek çok zor olmamalı.

sonuç olarak bir sezonu daha geride bıraktık ve nihayet başarısızlığı tattık. nasıl şampiyonluklarda pay sahibiysek, söz konusu neticeden de üzerimize düşen günahı kabullenip önümüzdeki sezonda diyetini ödemeye kendimizi hazırlamalıyız.

neler yapmadık ki beşiktaş için; kimimiz ömür "feda" dedik, kimimiz "ille hasan" söyledik.

herkese emekleri için teşekkürler.
[ Son Düzenleme: 20 Mayıs 2018, 21:27:09 Egos ]

Çevrimdışı mylife1903

Noluyo yeni mesaj dedi mesaj 20 mayis

Çevrimdışı Egos

tazelenmiş umutlarla girdiğimiz yeni sezonun sahamızdaki ilk maçı b36 tórshavn ileydi. tribünlerin, takımla paralel olarak hem kadro, hem de konsantrasyon açısından bu karşılaşmayı bir hazırlık mücadelesinden farklı görmediği daha ilk düdük çalmadan anlaşılabiliyordu.

beşiktaş'ın maç başındaki hafif savurgan tavrı, taraftar üstünde eser miktarda savunma tepkisi yaratsa da, 5. dakika itibarıyla kontrolün elimize geçmesi, bu tepkinin yerini tüm maça yayılacak bir rahatlığa bırakmasını sağladı. baskının fazla gerekmediği mücadelelerde tribün bütünlüğünün diri kalmasını temin eden ıslık faktörü geri plana atıldığından taraftar etkileşimleri tabiri caizse "el yordamıyla" yapılmak zorunda kalınıyor. süreklilik üzerinde gedikler açılması, farklı organizasyonların çakışması bunun doğal neticelerinden birkaçı. yaklaşık 10 haftalık aranın neden olduğu özlem ile 10. dakikaya girdiğimizde tribünlerin baskın koroya katılımının yavaşça arttığını gözlemledik, bu katılım son dönemde uğuruna oldukça inanılan "efsane" ile sağlandı. tribünlerdeki dağınıklık teker teker toparlandı ve beş dakika sonra tüm stadın dahil oluşuyla maçtaki ilk tepe noktasına ulaştık. hazırlık maçı için makul bir düzeydi. iş bireyselliğe kadar düşmese de maç boyunca gruplar arasındaki uyumsuzluk tehlike seviyesinin genellikle üzerindeydi. önce küfürler ve "ille hasan" kapışmasına şahit olduk, ardından neredeyse skoru bulmamızdan hemen önceki "kartal gol!" tezahüratına kadar süren arayış ve nihayet 40. dakikaya doğru "sevemez kimse seni" ile bir süre tekrar yakalanan bütünlük. müteakiben yine küfürler, gol ve tekrar küfürlerle ilk yarı geride kaldı.

ikinci yarıya taraftar bayağı hazırlıksız yakalandı, bu geçen sezondan görmeye alışık olduğumuz bir manzara; fakat kronik hale gelip gelmediğini söylemek için ligin başlamasını beklemek en doğrusu olacak. neredeyse on beş dakika süren farklı grupların başka havaları diğerlerine kabul ettirme mücadelesi tezahüratlara katılım için istekli olan taraftarın bile dikkatinin dağılmasıyla sonuçlanan bir kakofoni oluşmasına sebebiyet verdi. çoktan seçmeli savaşın galibi, ellili dakikaların ortalarında fona yerleşen ve aslında bir deplasman şarkısı diye bildiğimiz "bırakmam beşiktaşım seni" oldu. temposu ve niteliği nedeniyle marş dikkat çekecek bir seviyeye ulaşmasa da, tribünlerin tekrar birlikte hareket etmesine en az gol kadar katkı sağladı. kısa süre de olsa taraftar sahada oynanılanın formalite olduğunu unutmuş gibiydi. maçın son yirmi dakikasını fragman tezahüratlar ile tamamladık: optik başkan ve şehitler anıldı; şenol güneş, ilhan mansız, gutiérrez hernández onurlandırıldı, oldukça başarısız bir "dale cavese" girişimi atlattık, biraz ankaragücü, biraz "gündoğdu", "izmir marşı", "bir baba hindi", "şampiyon beşiktaş" -birkaç tane de gol sevinci, love'a ıslık ve destek- hatta "hani bekleyecektin" bile söylendi.

penaltı atan oyuncuyu ıslıklayanları göz ardı edersek, ortalama altı bir performans ile sezona başladığımızı söyleyebiliriz. göz ardı etmezsek -ki etmeyelim- beşiktaş'ı bu sene yalnız bırakmanın cezasının çok ağır olacağını öngörmek mümkün. iki eliniz kanda değilse mutlaka maçlara gidin; eğer kandaysa, ellerinizi iyice yıkayın öyle gidin...

hepimiz için güzel bir yıl diliyorum.



başlığa bir anket yerleştirdim, değerlendirme aslında 10 üzerinden; fakat fazla detaya kaçmadan birkaç kriter eklendi:

maçlarda 10 bin dolayında taraftar olursa anketi 1-7 arasında puanlama ile açacağız.
20 bin civarı için 2 ila 8,
25 bin üstü için 3 ila 9,
30 bin için 3 ila 10,
kapalı gişe olanlarda 4 ila 10 puan arasında değerlendirme yapılacak. böylece hem anket boyunu kısaltmayı, hem de stat doluluğunun göz ardı edilmesini önlemeyi amaçlıyorum.



b36 tórshavn karşılaşması için yapılan anket sonuçlandı, forum üyelerinin bu maç için beşiktaş tribünlerine verdikleri puan: 4/10
[ Son Düzenleme: 09 Ağustos 2018, 05:28:10 Egos ]

Çevrimdışı Egos

lask linz karşılaşması, taraftara ligden önce seviyesini test etmesi için son bir fırsat sağlaması açısından oldukça önem taşıyordu. tribünler de bunun bilinciyle küçümsenmesi yeni dertlere yol açabilecek rakibi, maçın geneline yaymaya çalıştıkları sabır ve dikkatle kontrol etmeye çalıştı. çoğunluğun tavrı, farkın da açılmaması neticesinde, turdan çok üç puanlık bir mücadeleye uygun seyretti.

maçın hemen başındaki rakip atakları ve hakem kararları, tam olarak sahanın içinde olmasa da, saha içine gayet yakın bir konumda konuşlanmamıza öncülük etti diyebiliriz. zaten istekli olan tribünler, bu sayede oyuna olan ilgisini uzun süre kopmadan sürdürdü. çoğunluk tarafından geçen sezonun ilk haftasından itibaren tutturulan şampiyonluk şartının bir kenara bırakıldığını belli etmek istercesine maç "şampiyon beşiktaşım ne istersen iste benden!" ve "şampiyon olmasan bile!" arasındaki tercihin ikinciden yana kullanılması ile başladı. ağırlığınca üçlü; rakibin ataklarına, hakem kararlarına karşı ortalama üstü bir konsantrasyon ve canımızın feda olduğuna, ölmeye geldiğimize dair bildirimlerle ilk on dakikayı 1-0 üstün tamamladık. yeri gelmişken söyleyeyim: tribünler takımda gördüğü kıvılcımı yavaş yavaş büyüterek devre sonuna kadar bir yangına çevirdi. benim gördüğüm gruplar arasındaki uyumsuzluğun ortadan kaldırılmasıyla, bahsettiğim yangının cehennemin bir parçası olabileceği.

10 ila 20. dakikaların bir kısmı tribünler arası mücadele ile diğer bir kısmı ise el yordamıyla oluşturulan bütünlükle geride bırakıldı. 15. dakikanın sonrasında ağır aksak olsa da sağlanan bütünlük neredeyse hiç kendini kaybetmeden 20. dakikanın başlarında "efsane" ile taçlandırıldı ve tribündekiler birer birer reklam panolarının üzerinden atlayarak sahaya girmeye başladı. her şeyin dört dörtlük olduğunu söyleyemem, hatta otuzuncu dakikadan sonra birçok denemenin karşılıksız kaldığını, bayağı sendelemelerin yaşandığını gördük; fakat dakikalar kırkı gösterdiğinde, takım soyunma odasına gidene kadar sönmeyecek bir yangın tüm beşiktaş'ı sarmış, herkesi "güneşli günler"e inandırmıştı. o zaman diliminde sahadaki rakibi, tabeladaki skoru, geçilecek turu tribünlerin yarattığı umut yanında teferruat kadar değerli saymıyorum.

ikinci yarıya, önceki kırk beş dakikadan farklı olarak, taraftar oyunun merkezinde başladı. bunda rakip futbolcuların hareketlerinin ve hakemin maç başından itibaren deplasman takımı için gösterdiği hoşgörünün rolü büyük. yine de ıslığın oluşturduğu baskının yanına ellinci dakikaların ortalarına kadar tezahürat etkenini dahil edemedik. frekansı bir türlü tutmayan, senkronize olmaktan çok baskın olmayı amaçlayan girişimler on dakika kadar sürdü. sonunda uğultu biçiminde sahaya çöken kaosu "sevemez kimse seni" ile dağıtmayı bildik. en iyi performanslarımızdan biri değildi, ama yaklaşık 5-6 dakika ıslık ve tezahürat birbiri ardına yerleştirilmiş ilmekler gibi rakip takımın sürekliliğine ket vurdu, sürecin sonunda karşılaşmadaki ilk sarı kartın çıktığını da ifade edelim. bu dakikanın ardından taraftarlar küçük gruplar halinde tribündeki yerlerine dönmeye başladılar. tribünlerden evlere dönüş ise "lig dördüncülüğü sponsorluğunda" icra edilen "ille hasan" türküsüyle müjdelendi. beşiktaşlılar tam olarak sessizliğe gömülmeden önce quaresma'nın dönüşünü kutladılar, ona nazire yaparcasına "âşığım sana" ve "beşiktaş'ım benim" söylendi, en son yetmişinci dakikaların ortasında hep birlikte "beşiktaş'sın sen" ile mufassal kıssa sona erdi. geri kalan 20 dakikada uyku ile uyanıklık arasında sadece "kartal gol!" çağırışlarının dikkate değer bir etki yarattığını söyleyebilirim.

taraftar sezonun ikinci maçında, en azından 75 dakika boyunca, ilkinden çok daha dikkatli ve disiplinliydi. oyunun büyük bölümünde geriye düşmedi ve ona verilen malzemeleri makul şekilde kullandı. yoktan var etmemiş olabiliriz, ama var olanı da görmezden gelmedik.

bu arada akhisar maçında kızlar teklif ediyormuş, ona göre...



:lask linz karşılaşması için yapılan anket sonuçlandı, forum üyelerinin bu maç için beşiktaş tribünlerine verdikleri puan: 4/10
[ Son Düzenleme: 12 Ağustos 2018, 07:16:52 Egos ]

Çevrimdışı Egos

ligin ilk maçında tribün performansını belirleyen ana unsur seyirci sayısındaki artış oldu. 10 günde üçüncü maçına çıkan taraftarın çoğunun rotasyona giremediği için düştüğü durum shakira karşısında hibrit çimin düştüğünden farksızdı.

ilk yarı için olumsuz konuşmanın haksızlık olacağını sanıyorum. taraftarın 45 dakika genelinde sahadaki oyunu kollayıp tepkilerini ona göre konumlandırmayı başardığını gördük. her şey biraz eksikti, fakat yok yoktu diyebiliriz. tribündeki boşlukların azalmasının en belirgin etkisi ıslık, alkış tepkilerindeki süreklilikte hissedildi. yaklaşık 17 dakika -bu dakikadaki kısa süreli "kartal gol!" yoğunluğuna kadar- aramıza yeni katılanların ısınma süreciyle düşük frekansta, sonraki beşer dakikalar "efsane" ve el yordamıyla hazırlanan "musalla" süreci ise yüksek frekansta geçti. fonda hep çeşitlilik, çaba, hatta bir istikamet mevcuttu; bu tezahüratlar uğultu düzeyini geçebilecek seviyeye nadir olarak ulaşabildi, yalnız bahsettiğim uğultunun dahi rakip üzerinde baskı unsuru olduğunu da eklemeliyim. taraftar bu mırıldanmalara katılmaktan çok, kişisel reaksiyonlarla destek vermeyi yerinde buldu, güçlü bir etkileşim söz konusuydu. önceki denemelerde değil belki, ama attığımız golleri takip eden aralıklardaki "güneşli günler" iştirakleri temelden başlayıp tepeye kadar erişen ve ahengin yakalanabildiği ender dakikalardı.

ikinci yarı için ise konuşmanın haksızlık olacağını sanıyorum. sanki devre arasında tribünler sahadan ellişer metre uzaklaştırılmış gibi bir hâl vardı. hatta yediğimiz gole rağmen ıslıklarda bile yeterli katılımı sağlayamadığımız oldu, yetmişinci dakikaya kadar bu bocalamaya zaman zaman rastlandı. son 20-25 dakikayı tribünler savunma güvenliğini üst seviyede tutup ender de olsa takımı ileri taşımak için fırsatları değerlendirerek geçirdi, saman alevinden hallice atak denemelerinin çoğunun -özellikle top rakipteyken ısrarla sürdürülmeye çalışılanların- saha ile aramızdaki uzaklıkta kaybolup gittiğini söylemek mümkün, en akılda kalanının yetmişli dakikaların sonlarına denk gelen, 10-15 saniyelik "saldır beşiktaş'ım" tezahüratı olması durumu özetler muhtemelen. ıslık ve alkıştaki sürekliliğin, şiddetin istenildiği takdirde mesafe tanımadığının, ayrıca seyirci sayısı arttıkça küfre ve oyunculara yönelik protestoya tepkinin arttığının da altını çizmek gerek.

tribünlerde hâlâ hem nicelik hem de nitelik açısından eksiklerimiz olduğunu ifade etmeliyim. bunları gidermek başarı ile aramızdaki tüm engelleri kaldırmayabilir, ama başarısızlığa karşı direncimize kayda değer bir katkı sağlayacağı kesin.



akhisarspor karşılaşması için yapılan anket sonuçlandı, forum üyelerinin bu maç için beşiktaş tribünlerine verdikleri puan: 4/10
[ Son Düzenleme: 27 Ağustos 2018, 12:23:10 Egos ]

Çevrimdışı mylife1903

Ben 1 bir verecektim notlar ucten basliyor, sonra algici ben oluyorum
1-5 kadar yapin notlamayi
Ben begenmedim taraftari, musalla tasi falan soylendi, bi ara bir faul sonrasi medele caldi galiba bulo bi 10 dakika cok iyiydi taraftar sonra temposu dustu, semtin kalbindeki stadi dolduramiyoruz bunun sebepleri arastirilmali.

Okul projem var kabatas erkek, besiktas anadolu ne bilem besikta simam hatip bu okullardaki ogrencilere bilet verilsin, ozellikle kabatasin yatili ogrencilerine abileri onlari getirir
Hala var mi yatili okuma yoksa caresizlikten abuk sabuk yurtlarda mi kaliyor ogrenciler

Çevrimdışı Necmi

Ben 1 bir verecektim notlar ucten basliyor, sonra algici ben oluyorum
1-5 kadar yapin notlamayi
Ben begenmedim taraftari, musalla tasi falan soylendi, bi ara bir faul sonrasi medele caldi galiba bulo bi 10 dakika cok iyiydi taraftar sonra temposu dustu, semtin kalbindeki stadi dolduramiyoruz bunun sebepleri arastirilmali.

Okul projem var kabatas erkek, besiktas anadolu ne bilem besikta simam hatip bu okullardaki ogrencilere bilet verilsin, ozellikle kabatasin yatili ogrencilerine abileri onlari getirir
Hala var mi yatili okuma yoksa caresizlikten abuk sabuk yurtlarda mi kaliyor ogrenciler
hangi bileti vereceksin bilet olmuyorki boş yerler satılmış koltuklar koltuğun sahibi gelmiyorsa kim ne yapabilir
devir hakkını sınırladılar buda koltukların boş kalmasına neden oluyor ama sınırlamakta haklılardı alınan en doğru karar
bu oldu. Ergenlerin tribüne girip başkaların biletleriyle taraftar yuhalamalarına müsade etmemek en doğrusu
para vererek gelen Beşiktaş sevgisi için gelir Beşiktaş sevgisi olanda oyuncusunu sahada yuhalamaz.
Bu tip profil olacağına tribünde koltuklar boş kalsın daha iyi.

Çevrimdışı Egos

antalyaspor maçı için fazla söz söylemek anlamsız; bu maçla beşiktaş'ın asıl ihtiyacının bir kaleci, bir sağ bek, bir orta saha ya da bir santrfordan daha çok 30-40 bin civarı taraftar transfer etmek olduğunu gördük.

tribündeki arkadaşlar da hayatlarına futbolcu, yorumcu, teknik direktör, kulüp başkanı, yönetici, menajer, profesör, sosyal medya fenomeni, sinema ya da tiyatro eleştirmeni olarak devam edebilirler; belli ki taraftarlık onların harcı değil.

Çevrimdışı Egos

avrupa ligi ön elemesindeki son adım, beşiktaş taraftarının tribüne dönüş sinyali vermesi açısından önemliydi. sinyal zaman zaman kesintiye uğrasa da; çatlağın, taraftar hakkındaki umutsuzluğu büyütmeyi gerektirecek kadar derin olmadığını gördük.

taraftar karşılaşmaya, ilk düdüğünün gecikmesine olan tepkiyi harmanlayarak uzun zamandır yapılan en iyi üçlü ile başladı. maçtan önceki enerjinin, bazı çevresel faktörlerin de vasıtasıyla, yarım dakikaya sıkıştırılması, katılım oranını ve şiddetinin bu kadar yüksek biçimde kullanılması uzun süredir unuttuğumuz görüntülerden biriydi. ilk yarının büyük bölümünü atak organizasyonu açısından zayıf, savunma organizasyonu açısından iyi notla değerlendirmek galiba makul olacaktır; atak organizasyonları yaklaşık 40. dakikaya kadar geçer not alamadı; fakat savunma yirmili dakikaların başlarındaki bocalama dışında hep üst düzeydeydi. top takımdayken yaşanan kaosun nedeninin tribünler arası liderlik savaşı kadar, rakibin baskılanmasında daha iyi bir silah sayılan ıslığa katılımın kolaylığı olduğunu da belirtmek gerek; fakat bu seferlik öncü bir tribün grubunun kabullenilememesi üzerinde durmayı elzem sayıyorum. maç boyunca neredeyse hiç boşluk vermeden, birbirleri üstüne çakışarak çoğunluk elde etmeye çalışan gruplar sanki kendi dinletilerini vermeye gelmiş korolara benziyorlar. atmosfere, kötü tercihlerin, popüler tercihleri izlediği bir döngüden öteye gidemeyen ve takımın oyununa bağlı olarak bazen tamamen unutulan, duymazlıktan gelinen; fakat sürekli var olduğu bilinen bir fon müziği ekleniyor. bu alev alabilen yoğunluk, genellikle kısa süreli patlamalarda kendine destekçi bulabiliyor. ilk yarı bu patlamalar gollere rağmen hemen hemen hiç yaşanmadı; ancak 40. dakika civarı benim el yordamı diye isimlendirdiğim, tribünler arası çağrıların -ki bunu sağlamak için gerçekten inat edildi- sayesinde beş dakikalık bir organizasyon bütünlüğü izledik. 45. dakikada doyuma ulaşan bu eylem, önce yerini fragman tezahüratlara, nihayetinde 5. uzatma dakikasında küfre bıraktı. yarının tümü değerlendirildiğinde rakibi baskılama ve takımdaki oyuncuları destekleme yollarının çok etkili kullanıldığını, tezahüratlarda ise mırıldanma düzeyini aşmakta zorlandığımızı söyleyebiliriz.

ikinci yarıya, ilk yarı göklerden inen üçlünün, yer altından notlar şeklinde icra edilmesiyle başladık. herhalde tüm tribünler üçlüyü kağıt kalemle yazsalar daha çok ses çıkardı. top rakibin kontrolünde olmasına rağmen ıslık performansında yaşanan gerileme, fonda bir ya da birden fazla marşla ve orta derecede uğultuyla düşük tempolu bir hava oluşturdu. yaklaşık 10 dakika süren bu uyku havası, arka plana "efsane"nin eklenmesiyle yavaş yavaş dağıldı, ikinci 10 dakikalık periyot, belki hakkını tam olarak vermeden; fakat uykuya dalma ihtimalinden çok uzak bir biçimde "efsane" ile geçti, bu aralık ıslık performansının da yeterli düzeye gelmesine oldukça yardım etti. tribünler altmışların ortasından sonra maça tam anlamıyla ısınmıştı diyebiliriz. peki bu enerji nasıl değerlendirdi? tabii ki "dale cavese" garabetiyle; yalnız bu sefer kerameti kendinden menkul bu çoşkunluk gol yememizle değil, gol atmamızla taçlandı ve kazanın doğurduğuna hepimizi inandırdı. ben yine de kendisine yüz verilmemesini, en azından kazanların ölümsüzlüğü için gerekli sayıyorum. dale cavese ardından gelen son on beş dakikalık bölümde fragman tezahüratlar hakimdi. arada saman alevi gibi parlayan görkemli bir "ille hasan" bile dinledik, tabii ki lig dördüncülüğü sponsporluğunda... 30 ağustos'un hakkı verildi, şenol güneş selamlandı, rakiplere sövüldü ve bir avrupa mücadelesi de alkışlarla nihayetine erdi.

partizan maçı taraftar için umut verici bir sınav mıydı, bilmiyorum; fakat umut kırıcı olmadığı kesin. aksaklıklar ıslıkların arasından fark edilecek kadar belirgindi, düzlüğe çıkış yolları da öyle. bundan sonrası beşiktaş tribünlerinin yapacağı seçimle belli olacak, eğer beklentiler ve boşluklar azalırsa her maça 1-0 önde başladığımız günlere dönmek zor değil.

bu arada yeni malatya maçında, erkekler teklif ediyormuş, ona göre...

her kesimden taraftar lazım, koltukları sahipsiz bırakmayalım.



partizan karşılaşması için yapılan anket sonuçlandı, forum üyelerinin bu maç için beşiktaş tribünlerine verdikleri puan: 5/10
[ Son Düzenleme: 14 Eylül 2018, 19:36:33 Egos ]

Çevrimdışı AmaralGürses

Şu video beni epey sarstı.. 45 maçlık serinin kaybedilmesi kadar..


Çevrimdışı Egos

yeni malatya karşılaşmasının ilk yarısına tribünler gayet istekli, yüksek tempoyla girdi ve yaklaşık üç dakika boyunca düşmana cehennemi yaşattık. bu bağlamda maçın başladığına dair çevre semtleri ikaz için görevlendirilmiş binlerce kişinin işlerini hakkıyla yaptıklarını söylemek mümkün. aslında olayın taraftarlık boyutunu konuşmanın hepinize haksızlık olacağı kanaatindeyim, ama nasıl olsa haksızlığa pek sesiniz çıkmıyor: ilk yarı kötü bir dinletiye gelmiş grupların homurdanmalarına şahit olduk. 45 dakika süresince ıslığa katılım; marşlardaki seviye, uyum; tribünler arası etkileşim neredeyse yoktu. ahenge en yaklaştığımız hadise yirminci dakikaların başlarına denk gelen bir tarafın "musalla!" diğer tarafın "ölümüne!" diye bağırdığı süreçti, anlatımlarda farklılık olsa da olayın tribün, cami, mezarlık üçgeninde geçtiği konusunda, en azından birkaç kişi, fikir birliği sağlayabildik. ancak oyun durduğunda ya da kaleci atışlarında ıslık düzeyi yükseltilebiliyordu, ki bu son zamanlarda alışkın olduğumuz seviyenin bile gerisindeydi. özellikle marş söyleyen gruplar birbirlerinin cephanelerini bitirmek için uğraşıyor gibiler, "hangimiz daha çok marş mırıldanacağız?" yarışının galibi bu hafta da belirlenemedi. stattaki zeminin neden bu kadar kötü olduğuna cevabı ilk 45 dakikalık atmosferden örnekler alıp test ederek bulabiliriz. bence öyle bir ortama canlılık iddiası bulunan herhangi bir şeyin dayanmasına imkân yok. ilk yarı kâh uyuyarak, kâh musalla taşında, kâh ölümüne, evvelinden itibaren küfürle geçti ve başladığı skorla sona erdi.

ikinci yarı oyuna tribünlerden önce takım tepki koydu ve bunun taraftara sirayetine şahitlik ettik. ilk 45 dakikada bulunamayan bahane, ikinci başlangıç düdüğüyle sahada varlığını hissettiriyordu ve nihayet ellinci dakikaların başlarında pepe ile bu hissiyat skor tabelasında da yerini aldı. gol dakikasından sonra taraftar, konsantrasyonu yükselterek 20-25 dakikalık bir bölümle mücadelenin yüküne ortak oldu ve bir kez daha nihayet dakikalar yetmiş beşi gösterdiğinde maç başındaki ikaz görevini çevre semtlerin yanına yönetimi de ekleyerek tekrarladı. emir, vodafone park tarihinin ilk yönetim eleştirisi olarak, büyük yerden geldi: "yönetim uyuma, beşiktaş'a sahip çık!" bu asılların, vekillere uzun zaman sonra ilk çağrısıydı ve tek seferle sınırlı kalmayacağının altı karşılaşma sona ermeden bir kez daha çizildi. son yirmi dakikada rakibe küfür ve birkaç istisna dışında tribünlerin ortak kurdukları nadir cümlelerden birinin bu olması meselenin ciddiyetini kavramak için yeterli gelir sanıyorum.

yeni malatya mücadelesinde, önce uyananın diğerlerini dürtüklemesine bolca şahit olduk: başta teknik ekip durumun ciddiyetine vardı, takımı uyandırdı; ardından takımdaki harekete tribünler katıldı ve son olarak henüz güzellik uykusu bitmemiş yönetime "güzelliğin on par'etmez" dendi... ve zamanı geldi, herkes uykusunu aldıysa sezona başlıyoruz.



yeni malatyaspor karşılaşması için yapılan anket sonuçlandı, forum üyelerinin bu maç için beşiktaş tribünlerine verdikleri puan: 6,5/10
[ Son Düzenleme: 20 Eylül 2018, 17:34:53 Egos ]

Çevrimdışı Egos

önceleri taraftar takımın ne oynayacağını bilmenin güvencesiyle kendi üzerine düşen görevi en iyi şekilde gerçekleştirmek için çabalıyordu, sonra sistem biraz değişti ve tribünler içinden, takımın hangi oyunu oynaması gerektiğine dair anlaşmazlığa düşen gruplar işlerini savsaklamaya başladılar, daha yakın bir geçmişte sahada ne oynandığını anlamaya çalışanlar da mevcut kitleye eklenince bütünlükteki aksaklık iyice su yüzüne çıktı. son maçlarda ve özellikle dünkü ilk yarıda "fener'e ne zaman küfredeceğiz" gençliğine ek olarak sahaya baktıkça patates fiyatları aklına gelip kahrolan çoğunluğun destekten uzaklaşması, tıpkı takım gibi tribünlerin de ilk yarıyı çöpe atmasına yol açtı. benim görüşüm fikret orman'ın sahayı -hazır bu kadar yaklaşmışken- patates tarlasına çevirip ek gelir sağlamayı planladığı yönünde, muhtemelen patateste bu potansiyel varken hibrit patates satışından gelen paranın borçlara hayli yeteceğini düşünüyordur.

taraftar sayısı maç başında düşündüğümden az, ilerleyen dakikalarda fazla, sonlarına doğru ise çok daha az olarak seyretti. sanırım ortalamasını alıp düşüncelerimde haklı çıktığımı söyleyebilirim.

ilk yarıyı ben de çöpe atıyorum: birkaç kartal, biraz efsanenin, sona doğru mırıl mırıl aşk hikâyesine döndüğü benzer kurgulara ihtiyacınız varsa size en yakın masal kitabını açıp okumanızı tavsiye ederim, uykuya daha heyecanlı bir başlangıç yaparsınız.

ikinci yarıda ise küçük bir umut ışığının tribünleri nasıl kendine getirdiğini gördük, takımın eser miktarda pas yapması, golün geleceğine olan inancı artırması, ellinci dakikaların başında ilk kez düzgün bir destek ile karşılığını buldu ve akabinde de golümüz geldi. abartmaya gerek yok, ama ellinci dakikadan başlayan yaklaşık yirmi dakikalık periyot tribündeki sayımızla ve oyuna iştirakimizle en üst noktaya ulaştığımız aralıktı. son düdüğe kadar bu iki nicelik de her saniye kendinden ödün vererek varlığını sürdürmeye çalıştı, mahalle baskısı ile yapılan "dale cavese" dışında bütünlük, ancak üçüncü golün haykırışlarıyla sınırlı kaldı.

ilk yarısı, rakibi, sahası ve santrforu olmayan bir karşılaşmaydı. tribünler bir vardı bir yoktu, dolayısıyla uyuttu. bu açıdan kimimiz için rüya gibi geçen bir maçı geride bıraktık diyebiliriz. gelecek hibrit patateste! orta sahadan ekmeye başlasak borç kolaylanır; kale direkleri yerine de ceviz ağacı dikilir, yeter ki kimsenin gönlü kalmasın.



sarpsborg karşılaşması için yapılan anket sonuçlandı, forum üyelerinin bu maç için beşiktaş tribünlerine verdikleri puan: 5/10
[ Son Düzenleme: 30 Eylül 2018, 09:03:04 Egos ]