Atalay'dan bahsedıyosun sanırım
Hah evet o arkadas. Buralardayken kirilmasin diye yazmadim ama uzun zamandir goremedigim icin yazdim. Bazi arkadaslar dusunce ifade ederken suslumeyi ister ve bunda bir sorun yok. Fakat, bu susleme cabasi oyle bir hal aliyor ki bazen resmen agizda metalik bir tat birakiyor. Bir kere metin akici olmuyor, goz ve kulak tirmaliyor. Hatta zamaninda bu konu uzerine bir makale denemem olmustu. Soyle bir ayrim yapmistim:
Dil ve dusunce iliskisinin 3 seviyesi var.
1. Avam seviyesi: Bu seviyede dusunce ve dil arasinda bir denklik var. Yani kisi dusundugunu tam olarak ifade edebilecegi bir dile sahip. Ne dusunce cok derin ve soyut ne de dili kullanma yetisi us seviye. Bunu dedelerimiz de hatta babalarimiz da gozlemleyebiliriz. En cok sempati duydugum seviye bu.
2. Ikinci seviye iste metal tadi birakan seviye. Dusunce ve dil arasinda dil lehine bir acik mevcut. Kullanilan dil sahip olunan dusunme yetisinden biraz daha geliskin. Bu seviye biraz entelektuel hava atma seviyesidir. "Jargonlarla" dolu, "retoriklerle" suslu ve Turkiye orneginde yabanci kelimelerin bol bol kullanildigi bir dil seviyesi. Burda ki temel sorun bu suslu dille ifade edilen dusunceler aslinda cok yavan. Kullanilan cumleleri ve jargonlari siksaniz basit dusuncelerin aktigini gorursunuz.
3. Bu seviyede ise sahip olunan derin dusunceye gore genellikle dil yetersiz kalir veya basa bas gider. Basa bas gittigi nokta da cok lezzetli metinler ortaya cikar. Bu metinleri okumak soyle sulu sulu mangalda pirzola yemek gibi lezzetlidir. Tadi organiktir. Hem kullanilan dil cok derindir hem de dile getirilen dusunce cok derinliklidir.
Bu seviyenin bir ust klasmaninda ise dusunce oyle derin hale gelirki mevcut dil bu dusunceleri ifade etmek icin yetersiz kalir. Iste bir cok dusunur mevcut kavramlara daha farkli anlamlar yukleyerek bir dil gelistirir. Bu tur metinleri anlamak icin uzun sure bunlara maruz kalmak gerekir. Mesela Fransiz dusunurlerin (Foucault, Bordieu, Boudrillard vs.) metinleri buna ornektir.
Evet ole iste.